27 Haziran 2007

Mine Çalısı - Lantana camara

Çalı

Ailemizin en sevdiği çiçekler sıralamasında en başlarda gezen mine çalısı (Lantana camara) her açıdan ilginç bir çalı. Her şeyden önce renkleri... Sarı-kırmızı, pembe_sarı, düz sarı, düz beyaz... Bir kere açmaya başladılar mı neredeyse ilk soğuklara kadar hiç durmuyorlar. Bu arada renkler örneğin sarı ağırlıklı başlayıp kırmızı ağırlığa dönüşüyor (yanar döner adını buradan almış olmalı). Dallarda aynı anda hem çiçek hem meyve olabiliyor.
Çift renkliler genelde yüksek çalılar oluştururken tek renkliler daha ziyade yer örtücü ya da daha küçük çalılar olarak boy gösteriyorlar.
Özellikle yüksek çalı olabilenler aynı zamanda çok muntazam çitler oluşturabiliyor çünkü budamaya bu kadar neşeyle yaklaşan başka tek bitki herhalde ligustrumdur.
Mine çalılarının dayanamadıkları tek şey susuzluk. Hemen yapraklarını sarkıtarak protestoda bulunuyorlar. Güneşten de hiç şikayetçi olmuyorlar.
Çoğaltmak için de tek yapılması gereken, budama artıklarını toprağa batırmak.
Bütün bu özellikler, bakım kolaylığı, her türlü toprağa gösterdikleri uyum, her türlü kesime tahammül, mine çalılarını bonsai severler için de vazgeçilmez bir bitki haline getiriyor. Kışları çok soğuğa yapraklarını tümüyle dökerek tepkilerini gösterdikler gibi evin içinde fazla sıcak ya da fazla güneş görmeyen bir yere alındıklarında da aynı tepkiyi gösterdiklerinden ben onları bir güney duvarının fazla rüzgar da almayan bir köşesinde dışarda bırakmayı yeğliyorum. Tek dikkat ettiğim şey, fazla suya boğmamak, gene de susuz kalmamalarına dikkat etmek. Don olacağını bildiğim geceler susuz bırakmaya özellikle dikkat ediyorum. Yazlara gelince. Saksıdaki mine çalıları suya bir türlü doymadıkları için onları, özellikle çok sıcak aylarda, günün sadece birkaç saatini tam güneş altında geçirecekleri yarı gölge yerlere yerleştiriyorum. Ayak altında da olmaları gerek çünkü sık sık tepe uçlarını koparmak gibi sevdiğim bir işlemi ancak öyle yerine getirebiliyorum.
Mine çalısının bir diğer özelliği de yaydığı koku. Pek çok insanın yanı sıra böcekler de bu kokudan rahatsız olduğu için kopardığım yapraklardan böcek ilacı yapıyorum. Birkaç gün suda beklettikten sonra 'zararlı' böceklerin musallat olduğu bitkilere sıkıyorum, böceklerin çoğu göç ediyor.
Bitkinin diğer bir özelliği de mensup olduğu sülale. Bildiğimiz verbeneler dışında zeytinden yasemine, ada mercanından kekik naneye, acem borusundan limon nanesine kimler yok ki...

01 Haziran 2007

Ayva

Ağaç

Ayva çiçek açmış, yaz mı gelecek...
Gülgiller ailesinden olup da ayva kadar güzel çiçek açan var mıdır? Yolda ne zaman görsem, durup hayran hayran seyrederdim. Neyse ki bu sene bizim bahçedeki ayva biraz büyüdü de komşuların ayvalarına daha az bakar oldum. Bu yıl ayvamız çiçeklenmekle kalmadı, meyveye de durdu. Meyvelerin dallarda duruş şekli diğer ağaçlardakinden farklı. Dal ucunda beliren küçük bir top giderek şişiyor. Sanki bir borunun ucundan üflenerek şekillenen camdan bir şişe gibi.
Gülgillerden olup da en az gül kadar güzel çiçekler açar da güller gibi nazenin olmazsa olur mu? Meyve ağaçlarıyla bu yüzden aram bozuk zaten. Elma da armut da, erik de kaysı ve şeftali de... Hepsi gülgillerden, dolayısıyla bahar geçip de yapraklar çıkmaya başladıktan bir süre sonra, hele bir yaz yağmurunun ardından ya da hava sıcak ve aşırı rutubetliyse yapraklar hastalanıveriyor. Yeşil yapraklar kızarıyor, ortalık yangın yerine dönüyor, sanki sonbahar gelmiş gibi... Zehir atmama konusunda kararlı olduğumdan elimdeki tek ilacı kullanıyorum. Bordo bulamacı. Bir de arap sabunlu ispirto. Ağaçlar büyük ben küçük olduğumdan 'zararlılar' bana direniyor. Çünkü diğer bitkileri ilaçladığım rahatlıkta ağaçlara yetişemiyorum. Buna rağmen yetişen meyvelerde ise kurtççuklar bana selam duruyor. Çaresiz bu konuda da kalan sağlar bizimdir diyorum.
Ayva (Cydonia oblonga) Anadolu kökenli, buradan Avrupa'ya, dolayısıyla Amerika'ya yayılmış. Her türlü toprakta rahatça yetişebiliyor, dona dayanıklı. Sarı meyveleri Eylülden itibaren toplanıyor. Yaprakları boya ve kozmetik sanayiinde, tıpta da ilaç yapımında kullanılmaktadır. 'Ayvayı yemek' tabiri kolayca mideye oturma özelliğinden yerleşmiş olsa gerek. Bu yüzden çiğ olarak tüketilmesinden daha çok reçel, jel, marmelat ve meyve suyu olarak değerlendirilir.
Ayva tatlısı ve reçeli tarifleri internetten rahatça bulunabilir. Ben kaynanamdan aldığım tarifle küçük küçük doğrayıp önce bir haşlıyorum. Sonra şekerini atıp en son da limonunu koyuyorum. En önemli püf noktası çekirdekleri de birlikte kaynatmak. O zaman hafif jöleli bir reçel elde ediliyor. Elma ve ayva çekirdeklerinin katılaştırma özelliğinden bu yıl daha çok yararlanmak için bol bol biriktirip kurutacağım. Bakalım o zaman da aynı işi görecek mi?

AYVA, PEK ÇOK HASTALIĞA ŞİFADIR

Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Turan Karadeniz, ayva yemenin büyük yararları olduğunu belirti.
Meyvesinde pektin, tanen, şeker, organik asit, A ve C vitamini ve mineral tuzlardan bol miktarda bulunduğunu, tohumlarında ise yüzde 14-18 oranında tutkal maddeler, yüzde 16-20 oranında yağ, tanen, renkli maddeler ve yüksek oranda protein, az miktarda amygdalin ve emülsin olduğunu belirten Prof. Dr. Karadeniz, ayvanın kalp, akciğer, boğaz, mide, böbrek, göz, bağırsak, ağız rahatsızlıkları ve adet kanamalarına oldukça faydalı olduğunu dile getirdi.
Prof.Dr. Karadeniz, ayvanın yararlarını şöyle açıklıyor:
"Meyvelerinden hazırlanan şurup ve kompostolar çocuk ishallerine karşı çok etkilidir. Ayva meyveleri kalbe kuvvet verir ve rahatlatır. Kalpteki sıkıntıyı, çarpıntıyı ve ağız kokusunu giderir. Harareti ve ishali keser. Hazımsızlığı giderir, mideyi ve bağırsağı kuvvetlendirir, ince bağırsak iltihabını giderir. Vücudun gelişmesine yardım eder. Ayva damar sertliğine, karaciğer tembelliğine iyi gelir, tansiyonu düşürür, safrayı düzene sokar. Yapraklarının çayı kalp ağrılarına iyi gelmekte, sakinleştirici özelliği bulunmaktadır.
Meyvesinden yapılan reçel, sindirim sistemi rahatsızlıklarında tedavi edici olarak görev üstlenmekte, cinsel arzuyu kuvvetlendirmektedir. Tereyağında pişirilen ayva; nefes yolu hastalıklarına, müzmin öksürüğe, bronşite ve tüberküloz hastalığına iyi gelmektedir. Ayva çiçeği bal ile macun yapılıp yutulursa, baş ağrısını keser. Ayva çiçeği kaynatılıp içilirse, kalp çarpıntısını keser, kalbi kuvvetlendirir, annenin sütünü artırır. Ayva kokusu kalp ve dimağı kuvvetlendirir. Ayva hoşafı yaşlıların ayaklarının tutukluk yapmasını giderir. Ayva varise karşı iyidir, yorgunluğu, bitkinliği giderir."
Ayva hoşafının ağız yaralarına, akciğer veremine iyi geldiğini, gece uyurken ağızdan salya gelmesini önlediğini de belirten Prof.Dr. Karadeniz, şöyle devam ediyor:
"Yaprağı kaynatılıp içilirse ishali keser. Ayva yaprağı kaynatılır, suyu ile gargara yapılır, pişmiş yaprakları ile de lapa yapılıp boğaza konursa boğaz ağrısını ve şişliğini giderir. Burun kanamasını önlemek için buruna ayva suyu çekilmelidir. Ayva suyu aşırı adet kanamasını önler, bağırsak kanamalarını keser, dizanteriye karşı çok faydalıdır. Doğumu kolaylaştırmak için ayva suyu ve ayva çekirdeği kaynatılıp içilmelidir.
Ayva kabuğu veya ayva çekirdeği kaynatılıp içilirse, idrar yolu iltihaplarına iyi gelir. Ayva suyu iştah açar, böbrek ve sidik torbası iltihaplarını iyileştirir. Grip ve nezle olanlar bol bol yemelidirler. Ayva suyu vücudu terletmek için çok etkilidir. Ayva böbrek zafiyetine, mide zafiyetine, karaciğer zafiyetine, mide bulantısına, deniz tutmasına, mide gevşemesi ve mide düşmesine, çok faydalıdır. Pişirilmiş ayva iyi gelir.
Ayva suyu vesveseye ve mide ülserine iyi gelmekte, dimağı kuvvetlendirmektedir. Göz beyazı, göz kapak ve kirpiklerinin iltihaplanmasında ayva yaprağı kaynatılıp soğutulduktan sonra gözler günde birkaç kez yıkanır. Ayva meyvesi üzerindeki tüyler kanayan yere konursa kanamayı durdurur. Beyaz akıntıya karşı ayva yaprağı kaynatılıp aç karnına içilmeli ve haricen yıkanılmalıdır. Ağız içi yaraları ve boğaz iltihapları için kurutulmuş ayvanın suda bekletilmesi ile elde edilen şurup gargara olarak kullanılırsa şifa verir."
Ayva'da Hastalık ve Zararlı
Ayvanın en önemli hastalıklarından biri olan Ateş Yanıklığı yumuşak çekirdekli meyve ağaçlarının en tahripkar hastalığıdır. Kışı durgun halde bulaşık ağaçlardaki kanser yaralarında geçiren hastalık etmeni, vejetasyonun başlamasıyla birlikte faaliyete geçer; yüksek rutubet ve 18-24° C sıcaklıkla birlikte ilk enfeksiyonlarına başlar. Uygun koşullarda hastalığın günlük ilerleme hızı 10-20 cm'yi bulur. Bahçede bulunan hastalıklı bir ağaç kısa bir süre sonra tüm bahçenin hastalanıp kurumasına neden olur. Hastalık, çiçek demetlerinin solması ve kararması ile başlar, genç sürgün ve yapraklar sararıp, yanmış bir görüntü alır. Hastalıklı dallar kışın durgun dönemde, yanık bölgenin 20 cm altından kesilip yakılmalı, makas her kesimden sonra dezenfekte edilmeli ve hastalığın görüldüğü bölgeden damızlık getirilmemelidir. Kışın ağaçlar budandıktan ve gözler kabardıktan sonra olmak üzere iki kere % 2'lik bordo bulamacı ile ve çiçekten sonra % 0,4'lük hazır bakırlı bir ilaçla ilaçlanmalıdır. Eğer hastalık devam ediyorsa, bu ilaçlama 3-4. kez tekrarlanmalıdır.
Ayva ağaçlanndaki en önemli zararlı ise iç kurdudur. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde zarar % 60, hatta % 100' e kadar çıkabilmektedir. İç kurdu yılda 2-3 döl verir. Kışı ağaç kabukları altında veya topraktaki kalıntılar altında olgun larva halinde geçirirler. Mücadelede en önemli husus, her döle ait larva çıkışı süresince ağaçları ilaçlı bulundurarak yumurtadan çıkan larvaları meyve içine girmeden öldürmektir. İlk larva çıkışını belirlemek çok önemlidir. Kesin saptama için tuzak bant yöntemi uygulanır. İlk larva çıkışı görüldüğünde ise birinci ilaçlama yapılır. Diğer döl çıkışları da aynı yöntemle saptandıktan sonra 1-2 ilaçlama daha yapılır.