26 Aralık 2006

Billbergia

Ananasgil diye bir şey dilimizde var mı, bilemiyorum ama bu bitki ananası da kapsayan o aileden, yani Bromeliaceae; üst düzen de Poales (bu bildiğimiz Papirüs, ayrıca Japon şemsiyesi ile de bir akrabalık var demek).
Çok kolay bir bitki. Sudan ziyade nem istiyor. Zaten anavatanı da Brezilya, Arjantin, Paraguay, Uruguay, yani tropikal iklim. Tüm ananasgiller gibi bunlar da ağaçlar üzerinde yetişirlermiş, onların sularından ve gıdalarından beslenirlermiş.
Batılılar içeri çiçeği addediyor. Ben de seradan almıştım ama geçen sene bütün kışı sokakta geçirdiler, bir şey olmadı. Çiçeklendikten sonra saksıdakileri bölüp kimini doğrudan toprağa, kimini de saksılara ektim. Hepsi gelişiyor. Aşırı güneş istemedikleri gibi koyu gölgeden yana da değiller. Su vermeyi ara sıra unutmalı, zaten bitki ihmale çok tahammüllü bir bitki. Öğrendiğim kadarıyla bitkinin çiçek açması zormuş, açınca da bir daha açmazmış ama sürekli çoğaldığından bu da bir sorun değil. Yalnız bölme işlemi çiçeklenmeye bir süre sekte vuruyor. Kışı soğukta ya da sıcakta geçirmesine göre kış ya da yaz sonu çiçek açıyor.
Okuduklarımdan sonra korktum saksılardan bir tanesini içeri aldım. Garanti olsun, dışardakilere don vurursa elimde kalsın diye.


Die Familie der Ananasgewächse hat uns eine ganze Anzahl sehr guter Zimmerpflanzen geliefert. Wir sehen sie gern auf den Epiphytenbäumen, leider meist nicht oft gut gepflegt und zu dunkel aufgestellt. In ihrer Heimat leben die meisten Bromelienarten als Aufsitzer auf Bäumen. Sie halten sich selbst nur mit Wurzeln in Astgabeln fest und brauchendie Wurzeln weniger zur Nahrungsaufnahme. Sie besitzen dachziegelartig übereinander gelagerte Schuppenhaare, die sich bei Lufttrockenheit dicht zusammenziehen und einen guten Verdunstungsschutz bilden. Bei Regen schwellen die Härchen an und nehmen aus der Luft und aus der Zisterne Wasser und Nahrung auf.
Auch durch den Bau der Blüten unterscheiden sich die Bromelien von anderen Blütenpflanzen. Oft haben sie ganz unscheinbare Blütchen, dafür aber herrlich gefärbte Hochblätter (Brakteen). Manchmal ist auch das innere Nest leuchtend rot gefärbt und verbirgt im Innern die echten Blüten. Interessant sind sie alle und der Betrachtung wert. Man lernt Geduld von Ananasgewächsen. Es dauert mehrere Jahre sie heranzuziehen, erfordert Platz, und der hohe Preis ist durchaus gerechtfertigt. Langsam geht das Wachstum der Blätter voran, die eine teils hohe, teils flache Rosette bilden, um im Innern das Wasser anzusammeln. Wir giessen – ausnahmsweise – die Bromelien immer ins Herz. Langsam, ganz allmählich schiebt sich die Blütenknospe hervor, lange halten die Blüten der meisten Arten, die Hüllblätter oft monatelang. Fast alle sind einfach zu halten, sehr widerstandsfähig gegen Lufttrockenheit, durch Ableger leicht zu vermehren und bei etwas Aufnerksamkeit viele Jahre beste Zimmerkameraden. Heute brauchen wir nur Einheitserde, in der die Arten, die für uns in Betracht kommen, gut gedeihen.

Zimmerhafer
Grasartiges Blattwerk. Nach Jahren beginnt endlich die wunderbare Blütenähre, sich hinauszuschieben. Die nickende Billbergie ist ganz und gar anspruchslos. Vergisst man auf einer längeren Reise das Gewächs, so überlebt sie dank ihrer saftiggrünen Blätter. Zum Blühen braucht sie einen helleren Standort, aber keine grosse Sommersonne. Falls sie nicht blüht, so leidet sie unter Nahrungsmangel oder sie stand zu kalt. Unter 14° ist nicht anzuraten.
Jede Bromelie blüht nur einmal. Bevor sie langsam abstirbt, bildet sie sogenannte Kindel. Diese brauchen etwa 2 - 3 Jahre bis zur ersten Blüte.

03 Aralık 2006

Fırça Çalısı _ Callistemon

çalı, ağaççık


Görünümü komik, bakımı kolay, her bahçenin vazgeçilmez süslerinden biri. Eskiden her evde uzun bir tel sap üzerinde beyaz fırçalı bir alet bulunurdu. Plastik petler ortalığı kaplamadan, her eşyanın atmak bir yana binlerce kez kullanıldığı günlerde kalmış bir mutfak malzemesi. Şişeleri o fırçayla yıkamak eğlenceliydi, su orgu gibi bir ses çıkardı çünkü. Anlaşılan bu alet dünya çapında kullanılagelmiş ki bitkinin her dilde adı aynı: Fırça Çalısı. (Bir yerde adı At Kuyruğu diye geçiyor, diğer bir yerde ise Afgan Söğüdü.) Mersingiller (Myrtaceae) ailesinin bir üyesi. Güneş dışında özel bir isteği yok. Anavatanı Avustralya'da esas olarak su kenarlarında yetişmesine karşın özel bir su isteği de yok. Çok sıcak günlerde verilen suya da hayır demiyor tabii ki... Esas olarak Akdeniz ve Ege bahçelerinde boy gösteriyor.
Henüz çoğaltma denemesine girmediğim gibi budamaya da elim gitmiyor. Söyelentilere göre çiçek açtıktan sonra tam bir budama yapılmalıymış. Ama söğüt görünümünü yok etme riskini de göze almak gerekiyormuş. Bu yüzden tek yaptığım alttaki dalları hepten kesmek, ilkbaharda altına biraz keçi gübresi koymak, sonra da kırmızı fırçaların keyfini çıkartmak.
Ilıman bölgelerde soğuğa dayanabilen, her dem yeşil bir çalıdır. Yavaş buyur, ancak ilginç çiçekleriyle çok dikkat çekicidir. Seyrek dallıdır. Almaşık, uzun-mızrak şeklinde yaprakları vardır. Silindirik başak şeklinde çok sayıdaki çiçeklerin en büyük özelliği fırça şeklinde uzanan stamen'lerdir (erkek organ). Küresel, odunsu meyveler yapışkan oldukları için dallara yapışıp uzun seneler dallarda kalabilir. Ilıman iklime sahip bölgelerde ev bahçelerinde ya da sahil kesimlerinde kullanılabilir. Bitki boyu 3-4 metredir. Vatanı Güneybatı Avustralya'dır. Mümkün olduğunca güneşli ve korunaklı alanlarda yetiştirilmelidir. Ilıman iklim sever. Dona çok dayanıklı değildir. İyi havalandırılmış asitli veya kalkerli ve çok zengin olmayan toprakları sever. Saksı içinde fundalık toprağı ile parçalanıp elenmiş, ağaç kabuğu veya orman üst toprağı karışımında yetiştirilebilir. Açelya'lar gibi bakımlı ve düzenli sulanmalıdır. Üretimi, ilkbaharda soğuk seralarda tohum ekimi ile olur. Daha sonra fideler aralanıp saksılara alınır. Geç ilkbaharda soğuk seralarda kum içinde köklendirilecek yan-odunsu çeliklerde üretilebilir. (Bulabildiğim tek Türkçe kaynak.)

24 Kasım 2006

Guava _ Psidium

bodur ağaç
Guavaların resimlerini üzerlerinde meyveleri varken çekmeyi akıl edemediğimden resimler çok yeşil gözüküyor. Meyveler mayhoş, çok çekirdekli, çok sulu ama çok da lezzetli, renkleri de olgunlaşınca kırmızı.
Çalı olarak da küçük bir ağaççık olarak da büyütmek mümkün. Bahçedeki guavalar (muhtemelen psidium cattleianum, yani çilek guavası) küçük yapraklı. Biraz küçük yapraklı kauçuk ağacını andırıyor. Soğuğa da dayanıklı. Soğuğa derken Ege bölgesinin donlarına dayanıklı demek istedim.
Mersingiller ailesine mensup olan guavaların üst ailesi Myrtales.
Açıkça itiraf etmek gerekirse guava ağacını bahçeye dikme nedenim, değişik bir bitkiye sahip olma arzusuydu. Ne neye benzediğini ne tadını biliyordum. Bugün bahçenin en sevilen ağacı. Hızla genç bir fidandan küçük bir ağaç olma yolunda ilerliyor. Diktiğimiz senenin ertesinde meyve vermeye başladı. Hem de kendisine fazla ihtimam göstermememize rağmen. Kısa süreli donlardan bile etkilenmeden, diğer meyve ağaçları gibi yok sinek yok mantar gibi herhangi bir hastalıkla boğuşmadan mutlu mesut yaşıyor. Tabii bu yıl yapmayı düşündüğüm radikal budamanın ardından neler hissedecek onu bilemiyorum. Suların giderek azaldığı günümüzde bahçeler için önemi daha da artıyor çünkü aşırı su ihtıyacı da yok.
Meyvenin tadı biraz mersini andırıyor. Ama görünüşünden hiç umulmayacak derecede faydalar da içeriyormuş. Her şeyden önce C vitamini bakımından çok zengin.

100 g meyvede:
Kalori : 36-50
Proteyin: 0.9-1.0 g
Yağ: 0.1-0.5 g
Karbonhidrat: 9.5-10 g
Kalsiyum: 9.1-17 mg
Fosfor: 17.8-30 mg
Demis: 0.30-0.70 mg
Vitamin A: 200-400 I.U
Vitamin C (türüne göre): 37-400 mg
Thiamin 0.046 mg
Riboflavin 0.03-0.04 mg
Niacin 0.6-1.068 mg

varmış.

Guava (Psidium guajava), anavatanı Güney Amerika ve Batı Hindistan olan bu meyve, boyu 7 metreyi geçmeyen, geniş taçlı, bodur bir ağaçtır. Konik şekilde aşağı doğru genişleyen gövdesinin kabuğu parlak ve incedir. Kabuğunun rengi, kırmızıya bakan tatlı bir yeşil renkte olup genç dallarının kesiti dört köşedir. Yaprakları gövde üstünde karşı karşıya dizili, kenarları düz ve ovaldir. Altları açık renkte, üzerinde ise düzensiz biçimde dağılmış şeffaf gözenekler vardır. Çiçekleri güzel kokulu, açık pem be renktedir; yaprakların gövdeyle birleştikleri noktalardan yayılır. Meyveleri altın sarısı renginde, armut şeklinde ve ortalama bir limon iriliğinde olup içinde çok çekirdek vardır. Guava'nın meyve ağırlığı 60-65 gram arasında değişir; bunun ortalama % 85'i meyve eti, kalanı ise çekirdekten oluşur. Meyve etinin rengi beyaz, hafif pembeya da yeşil gibidir. Aynı zamanda çok güzel ve keskin kokuludur. Bu nedenle birçok ağaç arasından guavayı seçmek çok kolaydır. Çekirdekleri meyve etinin ortasında gömülü ve serttir. Guava ağacı 700 m. yüksekliğin üstündeki yaylaların ve dağ yamaçlarının killi kumlu topraklarını sever ise de ağır killi, bilhassa volkanik topraklarda da iyi yetiştiği görülür. Guava da tıpkı Avokado gibi yetişmesi yalnız tropik iklimlere bağlı bir bitki değildir.
Üretilmesi hem tohumdan hem de kök filizlerinden yapılabilir. Tohumdan üretildiği takdirde uzun zaman kuvvetli çimlenmelerini koruyan çekirdekler 20’şer metre a ralıklarla yastıklara dikilir ve bunlardan yetişen fidanlar, 2-3 çift yapraklı olduktan sonra 7,5 X 7,5 m aralıklarla asıl yerlerine şaşırtılır. Çelik olarak ince dalları kullanılabilirse de daha kolay ve çabuk yetişmesi bakımından daima kök filizleri tercih edilmektedir. Bahçelerde meyvelerin kolaylıkla toplanabilmesi için ağaçlar bodur kalacak şekilde budanır. Guava çabuk yetişen bir bitki olduğundan dikildikten 2-3 sene sonra meyve vermeğe başlar ve meyveler çiçek açtıktan ortalama üç ay sonra tamamen olgunlaşır. Meyvelerin kokularını muhafaza etmek için toplama işi sabahları erken yapılır. Bir ağacın ilk senelerde verdiği meyve 6-8 kg kadar ise de bu ürün ağaçlar yaşlandıkça aşamalı olarak 20-25 kiloya kadar yükselebilir.
Meyveler taze olarak ya da pişirilerek tüketildiği gibi reçel, tatlı ve turşu üretimine de yarar. Bundan başka Java'da Guava ağacının yaprakları pirinçle birlikte pişirilerek yenir. Ağaç gövdesinin kolaylıkla soyulan kabukları % 27-30 oranında tanin içerir.
Diğer önemli cinsleri şunlardır:
* Psidium australe
*
Psidium cattleianum - Strawberry Guava, Peruvian Guava.
*
Psidium cinereum
*
Psidium friedrichsthalium - Costa Rica Guava
*
Psidium galapageium - Galápagos Guava
*
Psidium guajava - Apple Guava
*
Psidium guineense - Guinea Guava
*
Psidium incanescens
*
Psidium littorale - Cattley Guava
*
Psidium montanum - Mountain Guava

20 Ekim 2006

Yalancı Karabiber _ Schinus molle


Üç yıldır bahçe yolumuzu süsleyen, gençliğine karşın iki katlı evi çoktandır kem gözlerden saklayan karabiber ağacımız (yalancı) son yağmurlara yenik düşüp boylu boyunca devrildi. Kökleri bu kadar yüzeysel mi anlayamadım. Tam da ilk kez biberlerini vermeye başlayacaktı. Bundan ders alıp hemen öteki uçtaki ağacı sağlam bir destekle koruma altına aldık. Devrilen ağacı mecburen keserken ortalığı yoğun bir karabiber kokusu sardı. Zaten ağacın en güzel taraflarından biri, yaprağını bile ellesen mis gibi bir karabiber kokusuyla karşılaşmak.
Sapindales sülalesinin mensubu olan yalancı karabiberin akrabaları arasına sumak, sakız (dolasıyla şam fıstık) ve tüm çeşitliliğiyle narenciye giriyor.

07 Eylül 2006

Begonvil _ Bougainvillea

Sarmaşık



Bodrum'da ilk kez görüp tanıştığımı sanırdım. Oysa bebekliğim onun altında geçmiş. Gene de benim ve bir sürü başka insan için gelin duvağı adı altında bembeyaz evleri süsleyen Bodrum'un bir simgesiydi. Şimdi Bodrum'a bakıyorum da simge çoktan Mehmet Sönmez işi kartpostallarda ve minik bodrum heykelciklerinde kalmış. Çok pislik yapıyor diye olsa gerek, her yerden sökülüp atılmış. Olsun, biz gene de buraların deyişiyle 11 ay için deli oluyoruz. 5 senedir yetiştirmeye çalışıyoruz. Kışlar burada biraz soğuk geçtiğinden (hatta biraz don bile yapıyor) ancak düz morları tutturmayı başardık. En dayanıklısı onlar. Her türlü rüzgardan ve soğuktan korunmuş ön kapının önündeki kırmızılar da bu yıl bayağı çiçeklendi. Ama onlar da galiba pek güneş görmediğinden bir tek Mayıs-Haziran'da çiçek açtı. Dış kapının üstünde ise gurur kaynağımız, çift renkli (çingene pembesi_beyaz) begonvilimiz var. Daha hassas olan sarı, turuncu renkli begonviller de yetiştirme inadına kapıldığımızdan bu sene onları büyük saksılara diktim. Kışları bahçenin daha korunaklı yerlerine taşır, böylece seneye onların yasını tutmak zorunda kalmam diye.
Bahçede gene normal mor renkte ama çalı olarak büyütülen, yaprakları daha küçük bir begonvil çeşidi var. Onları çimlerin etrafına diktim. Sonbaharda bol çiçeğe boğulup sonra kara kışta (buranın kara kışı tabii) tüm yapraklarını döküyor. Sonra taa ertesi yıl Mayıs, hatta Haziran ayına kadar gözlerimiz onların üstünde, heyecanla yaprak vermesini bekliyoruz. Mevcut dallar üstünde yeniden yapraklanmasını bir türlü sağlayamadık. Her seferinde topraktan yeni sürgünler vererek baştan büyüyor. Bu yıl ne kadar çirkin gözükürlerse gözüksünler ilk yaprakların yeşereceği ana dek hiçbir şekilde hiçbir yerini budamamaya karar verdim. Seneye bugünlerde deneyin neticesini bu sayfaya bir dipnot olarak düşerim.
Bir cins begonvil daha var. Rengi kırmızıya daha yakın, yaprakları büyük ve gerçek bir çalı olarak büyüyor. Alışageldiğimiz begonvilden bambaşka bir havası var.



Aile: Nyctaginaceae
Üst aile: Caryophyllales

Telafuzu neredeyse imkansız bir aileye ve sınıfa mensup olup böcek yiyen bitkilerden ıspanağa, kaktüslerden bildiğimiz kaz ayağına bitki dünyasının en ilginç, sıradışı örnekleriyle akraba olan begonviller ne kadar az sulanırsa o kadar çok çiçek açmak gibi bir özelliğe sahip. Fazla su, yaprak ve dal bolluğuna yol açıyor.

İnternetten indirdiğim iki resimden de belli olduğu gibi begonviller bonsai yapmaya çok elverişli.



Benimki, umarım bir gün bu çelimsizlikten kurtulup göz dolduran bir hale gelir. Henüz 5 yıllık. Her yıl yeni bir şekle sokuyor kendini. Bu yıl nedense çiçek açmaya hiç yanaşmıyor.

24 Ağustos 2006

Fragaria x ananassa

Yer Örtücü


Başlığa bakıp egzotik bir meyve sanılmasın. Çilek böyle karışık bir isme sahip. Cezayir menekşesinden sonra gördüğüm en çılgın yer örtücü. Bir fide dikiyorsun, başını başka tarafa çeviriyorsun, dönüp tekrar baktığında... çilek her yanı sarmış. Sonra vakti gelip de küçük beyaz çiçekler kırmızı meyvelere dönüştüğünde çatlayana kadar yiyorsun.
Asitli toprak severmiş (en güzel çam türü ağaçların altında gelişiyor), su severmiş... Bazı hilelerim de var. Çilek sıralarının arasına patates ekiyorum, çilekleri büyütüyor. Ayrıca sarmısak, prasa ve de kadife çiçeği (Tagetes). Kışları aralara bakla da ekiyorum ama ilk yıl hata yapıp baklalar olgunlaşana kadar bekledim. Çevresindeki çilekler onun altında kalıp fazla büyüyemedi (hoş, baklalar sökülür sökülmez diğerleriyle arasındaki farki kısa sürede kapatmadı da değil). Maydanoz, nane ve tabii özellikle de lavanta. Bütün bu bitkiler sümüklü böcekten yaprak bitine, bir sürü böceğin çilekler arasına yayılmasını engelliyor. Kaplumbağaları tabii hiçbir şey engelleyemiyor, çileğe bayılıyorlar. Yaprakları tank gibi gövdeleriyle ezmeseler daha iyi olur tabii ama...
Çilek sıraları arasına başka şey ekmediğim zamanlar gazete kağıdı ya da kalın koliler koyup üstünü de talaşla örtüyorum, böylece ayrık ot sorunum da olmuyor. Bazıları doğrudan siyah naylonlar üzerine ekiyor. Benim yöntemim daha ucuz, ayrıca bu arada alttaki toprak da dinlenirken rahatça besleniyor.
Çilekleri yaz sounda temizliyorum, yani attığı kolların bir sürüsünü kesip alıyorum (başka yerlere ekmek üzere). Bazılarının ise anasını söküp yavrularını bırakıyorum. Sonra elime bir bahçe makası alıp toprağın üstünde kalan bütün yaprakları kesiyorum. Bu, benim gençleştirme yöntemim. Sonra bütün kış boyunca onları unutuyorum. Mevsim geldiğinde tek yapmam gereken talaş takviyesi, böylece oluşan meyvelerin toprakla temasının önüne geçilmiş oluyor. Toprak ve su eşittir çürümüş çilek demek.
Çilekli yoğurt, çilek reçeli, çilek marmelatı bu yıl soframızdan hiç eksilmedi. Dondurması ise çok az yapıldı.
Çileğin gülgillerin (Rosaceae) Rosoideae alt ailesine mensup olup Rosales takımının bir parçası olduğunu belirttikten sonra sözü uzmanına bırakalım:



1. GİRİŞ
Çilek, hem sanayiye elverişli hem de taze olarak tüketilebilen çok lezzetli ve hoş kokulu bir meyve türüdür. Bol miktarda A, B, C vitaminleri, kalsiyum, demir ve fosfor gibi mineral maddeler içerir. Çilek taze olarak sofrada yararlanılmasının yanında çileğin pastası, reçeli, marmelatı, kompostosu, dondurma, şıra, şarap, şampanya ile likörü de yapılmaktadır. Çilek tüketici tarafından arzulanan bir meyve olduğu için derin dondurma yoluyla uzun süre saklanarak tüketilebilir.
Çilek bol çeşitli ekolojik şartlarda yüksek verim ve kalite gösteren çeşitlerinin ortaya çıkarılmasından sonra, büyük bir gelişme ve günümüzde bir çok ülkede ekonomik bir öneme sahip olmuştur. Köklerin % 90'ı toprağın 15'lik derinliğinde bulunur. Bir çilek çeşidinde ne kadar fazla yaprak var ise, o kadar fazla çilek salkımı oluşacak demektir.
Çeşide ve çevre şartlarına bağlı olarak, ana bitkiden kollarla (Stolon) 100'ün üzerinde yavru bitki oluşabilir. Döllenmeden sonra, döllenmiş çekirdeğin etrafındaki etli kısım büyümeye başlamaktadır. Çilek tanelerinin şekli yetiştikleri iklim şartlarına ve çeşide göre değişiklik gösterebilmektedir.
Çilekte tanelerin sertlik durumu pazarlama açısından önemlidir. Çiftçiler için pazar ve endüstriye uygun sert çeşitler avantajlıdır.


2. İKLİM VE TOPRAK İSTEĞİ

2.1 İklim isteği
Çilek dünya üzerinde birbirinden çok farklı bölgelerde ve ekolojik şartlarda yetiştirilebilmektedir. Yıllık yağış 250 mm olan çöl alanlarında sulamak suretiyle, 3500 m yükseklikteki alanlarda, soğukların -45 oC'lere kadar düştüğü yerlerin yanında, yarı tropik yerlerde; yaz aylarında kuzey kutbuna yakın yerlerdeki devamlı aydınlık bölgelerden, 12 saatlik aydınlanmaya sahip Ekvatordaki bölgelere kadar birbirinden farklı çok ekstrem yerlerde yetişebilmektedir.

2.2 Toprak isteği
Çilek genel olarak derin, verimli, iyi drene edilmiş nem tutma kapasitesi yüksek topraklarda iyi gelişir ve bol ürün verir, en iyi toprak kumlu-killi milli ve süzek topraklardır. Allüviyal humuslu tınlı topraklarda da iyi gelişir. Kireçli toprakları sevmez, asit toprak ister. pH 6.5 dan az olmalıdır.


3. YETİŞTİRME TEKNİĞİ

3.1 Çilek Çoğaltma Metodları
Çilek fidelerinin üretimi 5 yolla yapılmaktadır. Bunlar tohumdan , kollardan, toprakaltı gövdesini ayırarak, yaprak çeşitlerinden ve doku kültürleri yolu ile fide elde edilebilmektedir.

Tohumdan fide elde edilmesi pratikte fazla kullanılmaz. Daha çok ıslah amacı için kullanılır. Kollardan fide elde edilmesi, bir çilek bitkisinin boğaz kısmındaki yaprak koltuklarından çıkan kollardan (stolon) elde edilir. Bu kollar toprak yüzüne yatık olarak büyüyen ve boğumlarının her birinde yeni bir bitki meydana getiren özelleşmiş bir gövdedir. Yaprak koltuklarından çıkan kolların boğumlarında bitkicikler oluşurlar ve bu boğumların toprağa değdiği yerde bu bitkicikler çok kolaylıkla yeni kökler meydana getirerek, ana fideye benzer yeni fideler elde edilmesini sağlar.

Toprakaltı gövdesini ayırarak fide elde edilmesi, bir kaç gövdeden oluşan çileğin ana gövdesinden bu gövdeleri ayırmak suretiyle olur. Her ana bitkiden 4-5 fide elde etmek mümkündür.

Bitkilerin süratle çoğaltılması gerekiyorsa yaprak çeliklerinden fide elde edilmesi yöntem kullanılır. Genç ve orta yaşlı yapraklar, yaprak kınları ile alınıp 2 cm kadar iki yerden çizilerek dikilir. Yaprak çelikleri tarladan alındıktan sonra ıslak çuvallara sarılarak seraya getirilmeli ve dikimden evvel su içerisinde muhafaza edilmelidir.

Doku kültürü yolu ile fide elde edilmesi ise, hücre, doku veya organların bitkilerden ayrılarak yapay bir besin ortamı üzerinde steril şartlarda yetiştirilmesidir.

3.2 Bölge İçin Önerilebilecek Çeşitler
Aliso, Tiago, Yalova-110, Yalova-125 Köy Hizmetleri Şanlıurfa Araştırma Enstitüsü tarafından bölge için önerilen çeşitlerdir.
GAP/BKİB'nin Şanlıurfa Koruklu Tarımsal Araştırma İstasyonunda 1989-1996 yılları arasında yaptırmış olduğu denemeler sonucunda verim ve kalite özellikleri bakımından Cruz, Chandler, Tufts, Vista, Pocahontas, Dorit ve Oslo Grande çeşitleri bölge için uygun çeşitler olarak belirlenmiştir.

3.3 Çilek Bahçesinin Kurulması
3.3.1 Toprak Hazırlığı
Çilek bahçesi tesis edilecek yerin toprağı önce bol hayvan gübresi ile gübrelenmeli ve derince sürülmelidir. Hayvan gübresi yoksa yeşil gübre uygulanmalıdır. Dekara 2-4 ton yanmış ahır gübresi uygulanabilir. Ahır gübresindeki sap ve samanların kolayca çürümesi için dekara 40-50 kg Amonyum sülfat veya amonyum nitrat ilave edilmelidir. Sürümden sonra sıkıştırmayan bir merdane ile bastırılmalıdır. Aynı yerde tekrar çilek dikimi yapılacaksa o zaman toprakta fümigasyon yapılmalıdır.

3.3.2 Dikim Zamanı
Dikim için hazırlanmış parsellere, daha önceki bölümlerde belirtildiği şekilde çoğaltılmış çilek fideleri getirildiğinde dikim için tüm hazırlıklar tamamlanmış olur.
Çilek yetiştiriciliğinde erken ürün elde etmenin yanında geç ürün elde etmede oldukça önemlidir. Fide dikimi kış, ilkbahar ve yaz dikimi olmak üzere üç şekilde yapılabilmektedir. Sonbaharda, soğuklama olmadan dikim yapılan bitkilerde en uygun kış dikim tarihlerinin Kasım-Aralık ayı olduğu; yaz dikiminin ise dinlenmeye giren, hava şartlarına bağlı olarak sonbaharda sökülüp, soğuk depolarda soğuklatılarak saklanan "Fide bitki" olarak adlandırılan fidelerle yapılır. Bölgemiz için çilek yetiştiriciliğinde ilkbahar ve yaz dikimi uygulamaları daha başarılı bulunmuştur. İlkbahar dikimi nisan ayının son iki haftasında, yaz dikimi ise Temmuz ayının son haftasında yapılır.
Ayrıca Cruz çeşidinin öteki çeşitlere göre daha erkenci olduğu belirlenirken yaz ve ilkbahar dikimlerinin, kış dikiminden daha erken ürün verdikleri saptanmıştır.

3.3.3 Fidelerin Dikimi
Bitkiler plastik torbalar içerisinde değillerse, köklerini nemli tutmalı, fakat asla ıslak bir ortamda bırakmamalıdır. Yapraklar su içinde tutulmamalı, bitkiler araziye ıslak çuvallarla kaplanmış sepetlerle götürülmelidir.
Fideler dikilirken kök boğazı kısmı (taç gövdesinin orta noktası) toprak yüzeyi ile aynı seviyede olmalıdır. Fidelerin çok derin veya kökleri açıkta kalacak şekilde yüzlek dikilmeleri zararlıdır.
Dikim için sökülen fidelerin uzun kökleri varsa dikimden önce 8-10 cm'den kesilmelidir.
Fidelerde fazla yaprak varsa bitki üzerinde genç olanlarında 2-3 adeti bırakılarak diğerlerini yaprak saplarından uzaklaştırmak tutum oranını artırır.
Küçük alanlarda yapılan dikimlerde sadece iki kişi bir bel yardımı ile dikimi rahatlıkla yapabilir. Bunların birisi bel ile çukur açar, diğeri fideyi çukura yerleştirir. Bel kullanan kişi, çukurun hemen yanında beli tekrar köklerin üzerine doğru bastırır ve kök bölgesini toprak ile iyice sıkıştırır. Burada dikkat edilecek husus kök bölgesinde bir hava boşluğunun kalmasıdır. Bu nedenle fide diken kişi, elleriyle veya ayağı ile fidenin etrafındaki toprağı bastırarak sıkıştırması gerekir.

3.3.4 Çilek Dikim Sistemleri
Çilek fideleri çeşitli sistemlerde dikilebilir.

1. Düz arazi üzerine dikim : Burada fideler değişik aralık ve mesafelerde sıralar halinde dikilir. Uzun meyve saplı çeşitlerde meyvelerin toprağa temas edip kirlenmemesi için toprak yüzüne çavdar veya buğday sapı serilir. Bu sistemde sulamanın yağmurlama ile yapılması daha uygundur.

2. Sedde üzerine dikim : En uygun dikim şeklidir. Çilek dikilecek tarlanın yüzü düzeltilir, karık açma pulluğu ile karıklar açılır. Karıklar arasında kalan sedde kısmının üzeri iyice düzeltilir, karık kenarları sıkıca bastırılarak sulama sırasında seddelerin bozulması önlenir. Çift sıra dikimlerde seddeler arası 100-120 cm tek sıralı dikimlerde ise 50-60 cm olabilir.

3. Ocakvari dikim : Toprak iyice işlendikten sonra çeşitli aralık ve mesafelerle hafif tümsekler yapılır ve fideler bu tümseklere ocak sisteminde dikilirler.

4. Plastik örtüler üzerinde dikim : Sedde usulü dikimin aynısıdır. Yalnız burada seddelerin üzeri plastik örtülerle kaplıdır. Plastiğin serilmesi için önce seddelerin üstü temizlenip düzlenerek hafifçe bastırılmalıdır. Süzgeçli kovalarla sulandıktan sonra seddelerin üstü plastikle kaplanır. Karık tabanlarına tel veya ince plastik örtüler sıkıca tutturulur, plast
iğin üzerinde fidelerin dikileceği yerler işaretlenerek yuvarlakça kesilir ve plantuvar yardımı ile toprağa dikilir. Bu suretle bitkinin kökleri toprakta plastik örtünün altında yaprak çiçek ve meyveleri plastik örtünün üstünde büyür ve gelişir, sulama yapılırken yaprak ve meyveler ıslanmaz, hastalıksız, çamursuz ve kusursuz meyveler elde edilir.
Plastik örtünün çok önemli bir faydası da, siyah plastik kullanılırsa, güneş ışığını geçirmediğinden örtünün altında yabani otların gelişmemesidir. Bu suretle yabancı ot mücadelesi kolaylaymış olur. Plastik örtünün diğer bir yararı da güneş ışınlarını toplaması ve bitkiye uygun daha sıcak bir ortam yaratmasıdır. Bu suretle plastik örtü üzerinde yetiştirilen çilekler, örtüsüz olarak yetiştirilenlerden bir hafta kadar daha önce açar, meyvelerini erken olgunlaştırır ve daha fazla ürün verir. Ancak plastiğin pahalı olması nedeniyle maliyet hesaplarının iyi yapılması, karlı oluyorsa kullanılması tavsiye edilir.

3.3.5 Fide Dikim Aralığı
Çilek bitkilerinin dikim aralıkları, dikim şekillerine toprak karakterlerine, çilek çeşidi, gübreleme ve sulama durumuna göre değişmektedir. Bir çilek bitkisi dikildiği yerde bir kaç yıl arka arkaya kalabileceği için bitkinin yararlanabileceği toprak alanını iyi hesap etmek gerekir. Çilek tarımının elle veya makina ile yapılması da verilecek aralık ve mesafeye etki eder.
Bölgede, yapılan çalışmalara göre, bitkiler; 60 cm genişliğinde-30 cm yüksekliğinde hazırlanan seddelere sıra arası ve üzeri 30 x 30 cm olacak şekilde üçgen dikim sistemine göre dikimleri yapılabilir.

3.4 Bakımı

3.4.1 Toprak İşlemesi
Çilek bahçelerinde toprak işlemesi; dikimden hemen sonra yabancı otların temizlenmesi sulamadan sonra çapalama, gübrelemeden sonra gübrenin toprağa karıştırılması işlemlerinden ibarettir. Bahçenin bakımındaki en önemli iş yabancı otların temizlenmesidir. İlkbaharda yabancı otlar köklerinden sökülmeli ve bahçe temizlenmelidir. Tesisin ilk yılında genç fidelerin zarar görmemesi için çapa çok itinalı yapılmalıdır. Ot temizleme işlemi küçük alanlarda genellikle bağ bıçkılarıyla veya elle yapılır. Daha ileri safhalarda çapa yardımı ile otlar alınır. Yabancı otla mücadele için tesisten evvel derin bir işleme veya toprağı iyice işlemeyi gerektiren bir çapa bitkisi veya yeşil gübre bitkileri ekilmelidir. Yabancı ot gelişmesini engellemenin en iyi yollarından birisi de seddelerin (tahta) üzerlerinin siyah plastikle kaplanmasıdır.
Yabancı otlarla mücadelede Venzar, Tenoran, Betanal, Gesatop (Simazin) ve Gramoxone gibi ilaçlar kullanılabilir.

3.4.2 Gübreleme
Organik maddeleri zengin topraklarda gübreleme genellikle önemli artışlar sağlamaz. Ancak diğer topraklarda gübreleme yapılmasında fayda vardır. Ayrıca gübreler meyve iriliğini artırmakta, bu da çoğu kez meyve kalitesini düşürmektedir. Azotlu gübrenin çiçek tomurcuğu oluşumundan evvel verilmesi, alınacak ürün miktarını artırmakta ancak, vejetatif gelişmenin durmasına kadar büyümeyi teşvik etmektedir. Azot vermenin en büyük etkisi ilkbaharda ve yazın yaprak ve stolon gelişmesi üzerine olmaktadır. Fide yetiştiriciliğinde stolon sayısını, dolayısıyla genç bitki sayısını artırmak için çilek bitkilerine haziran ve temmuz aylarında azotlu gübre verilmelidir.
Çileklerde 8-10 kg/da saf azot verilmesi uygundur. Azotun hepsini birden sonbaharda vermek sadece siyah örtü üzerinde yapılan yetiştiricilikte tavsiye edilir. Diğer şekilde ise azotu iki seferde vermek de mümkündür. Bu durumda şubat - mart aylarında verilebilir.
Fosfor, meyvenin dayanıklılığı ve renk oluşumuna olumlu etki yapar, kök gelişimini artırır. Yıllık olarak dekara 6-8 kg P2O5 vermek yeterlidir. Süperfosfat cinsinden toprağa bir seferde uygulanır.

3.4.3 Sulama
Çilek meyve oluşumunda olgunlaşmaya kadar geçen dönemde suya karşı hassastır. Sulama, meyve iriliği ve kalitesi ile o yılki ürün ortalamasına etki eder.
Dikim zamanında fidelerin çabuk ve sağlıklı büyümesi için sulamaya dikkat etmek gerekir. Çiçeklenme sırasında yağmur yağması arzu edilmez, yağış hem tozlanmayı engeller hem de meyve olgunlaşmaya başladıktan sonra yağarsa meyve yumuşar, leke yapar ve çürümeyi kolaylaştırır. Yağmurlama sulama ve yağış ile toprağın sıçrayarak meyvelere zarar vermemesi için sıralar arasına ve bitkilerin altına değişik malç malzemesi serilebilir.
Sulama dikim sistemlerine göre değişik metodlarla yapılabilir. Bunlar karık, yağmurlama ve damla sulama yöntemleridir. Karık sulamada, karıklara verilerek su taşarak sedde üzerindeki bitkilerle temas etmemelidir. Plastik örtülerle kaplanmış çileklerle karık sulama başarı ile uygulanabilir. Düz arazilerde ve ocakvari dikilmiş çileklerde ise damla sulama daha uygundur. Ayrıca çiçeklenme zamanı dikkatli olunarak yağmurlama sulama metodu da uygulanabilir.
Bölgemizin sıcak, kurak ve nisbi nemin düşük olduğu göz önüne alınırsa çilek özellikle ilkbahar ve yaz aylarında mutlaka sulanmalıdır. Dikimi tamamlanan çileklere can suyu verilerek köklenmeleri sağlanır ve metodu seçildikten sonra gerektiğinde sulama yapılır. Kışı bu şekilde geçiren bitkiler ilkbahar ve yaz aylarında sulanır. Bu nedenle karık sulamada ilkbaharda yağış olmadığı durumlarda haftada bir sulama yapılmalıdır. Damla sulama günlük buharlaşmaya bağlı olarak düşük debi ve su miktarlarında günlük sulama yapılabileceği gibi 3-4 günde bir de sulama yapılır. Hasat bittikten sonra belirtilen sulama aralığı genişletilmelidir.

3.4.4 Mücadele
Çiçeklerde rastlanan en fazla yaprak hastalıkları kırmızı leke hastalığı, beyaz leke hastalığı, çilek mildiyösü ve solgunluk sayılabilir. Meyve çürüklük ve hastalıkları olarak Botrytis (esmer çürüklük) en yaygın olanıdır. Kök zararlıları olarak nematod ve dana burnu başta gelir.
Hastalık ve zararlılarla mücadele çilek meyveleri toplandıktan sonra yapılmalı, daha önce yapılması zorunluluğu varsa, ilaçlamadan sonra en az 4-5 gün çilek toplanmamalıdır.
Kök boğazı ve yapraklara musallat olan zararlı ve hastalıklarla mücadele için, hasattan sonra çilek bitkilerinin tepeleri kesilmeli yeni yaprakları alınmalıdır. Yaprakların kesilip toplanarak yakılması bu hastalık ve zararlıların yayılmasını kısmen önler.

3.4.5 Kolların (Stolonların) Kesilmesi
Meyve örtüsü için çilek yetiştiriciliği yapıldığı valüt kolların gelişmesi arzu edilmez. Bu nedenle kolların kesilmesi çileklerin dikim sistemlerine göre farklı olur. Sıra usulü dikimde istenilen bitki miktarı elde edilinceye kadar kolların köklenmesine izin verilir.
Aralıkların düzgün olması için yine kolların bir kısmının kesilmesi gerekir. Kolların kesilmesi için keskin çapa kullanılmalıdır. Hiç bir zaman kollar çekilerek koparılmamalıdır.

3.4.6 Çileklerin Dondan Korunması
Kışın sıcaklığı 8-10 oC'nin altına düşen yerlerde, çilek bahçelerinin soğuktan zarar görmemesi için korunması gerekir. Bunun için en pratik yol, çilek sıralarının arası ve üzeri, buğday, çavdar sapı ve samanı ile yaklaşık 5-10 cm kalınlığında örtülür. İlkbaharda yeni yaprak gelişmesinin başlaması ile birlikte bitkilerin üzerindeki malç kaldırılmalıdır. Dondan korumak için sisleme ve yağmurlama sulamada kullanılabilir.

3.4.7 Bahçelerinin Yenilenmesi
Bir çilek bahçesinden 2-3 yıl, hatta daha fazla süre ürün almak mümkündür. Verimden düşmüş çilek bahçesinin yenilenmesi bir kaç şekilde yapılır.
Sıraları daraltmak: Bu usulde birinci yıl ürünü alındıktan sonra sıraların bir veya iki kenarından bir çapa pulluğu geçirilerek bir kısım ana bitkilerle onlardan oluşmuş kollar seçilmiş olur.
Sıra üzerinde seyreltme: Sıra üzerinde çok sıklaşmış olan kolları ve ana bitkileri seyreltmektir. Seyreltme ile çok yaşlanmış, kurumuş bitkilerde çok sıklaşmış olan kollar çıkarılır.
Tamamen söküp yenileme: İyi bir bakımla 3 yıl ürün alınabilir. Ancak bir ürün alındıktan sonra da bahçeler tamamen bozulabilir. Yeni fideler yardımı ile dikim yapılarak bahçe yenilenmiş olur.
Son yıllarda her yıl dikim yapılması önerilmektedir. Böylece bol ve kaliteli ürün alınmaktadır.

10 Ağustos 2006

Kudret Narı _ Momordica charantia

Sarmaşık



Kudret Narına Mısır Çarşısının garipliklerinden biri olarak aşina idiysem de yakından tanıma şerefine burda kavuştum. Turuncu renkli dış yüzü pütür pütür, armut şeklinde bir şey. Elde tutması da hiç hoş değil. İçinde kıpkırmızı çekirdekleri var. Bizim nar dememiz belli ki bu çekirdekler yüzünden. Sarmaşık olduğu söylendiğinden elime geçen ilk çekirdekleri ağaç ve duvar diplerine ektim. Sanırım Haziran ya da Temmuz ayıydı. Bitkiyi ta meyve vermeye başladığında tanıdım. Domateslerinkine, daha doğrusu salatalıklarınkine benzeyen sarı gösterişsiz çiçekler, yapraklar asma gibi ama çok daha hafif. Çok güneş ve çok su seviyorlar. Zaten yalnızca bu temel şartların yerine geldiği yerlerde bitivermişlerdi. Meyveler önce yeşilken giderek turunculaşıyor, ardından sararıp patlıyorlar. Okuduğuma göre yemekler yeşilken toplanan meyvelerden yapılıyormuş. Yaprakların da faydalı olduğunu daha yeni öğrendim. Kudret narlarım bu sene de çıkarlarsa artık bol bol toplayıp kuruturum. Evet, geçen sene bana bir sürpriz yapıp kendiliklerinden çıkmışlardı. Bakalım, bu baharı heyecanla bekliyorum. Çıkmazlarsa meyvenin pazarda görünmesini beklemem gerekecek. Alıp içinden çıkan çekirdekleri hemek toprağa gömeceğim. Hepsi bu. Çekirgeleri ve salyangozları bile bitkiye pek yanaştırmayan bir koku salgıladıklarından olsa gerek (yoğun bir B Vitamini kokusu) hastalığa yakalanma riski yok gibi bir şey.
Ben genelde turuncuyken koparıp zeytinyağı dolu bir kavanoza bütün olarak atıyorum. İçenler de var ama ben yara ve egzamalarda kullanmayı tercih ediyorum. İstabullu bir hanım bana ailesinin evinde cam kenarında her zaman bir şişe kudret narı durduğunu anlattı, yaralar falan için.



Aile: Cucurbitaceae;

Eşanlamlı: Momordica chinensis, M. elegans, M. indica, M. operculata, M. sinensis, Sicyos fauriei
Diğer dillerde adları: bitter melon , papailla, melao de sao caetano, African cucumber,bitter
gourd, balsam apple, balsam pear, karela, k'u kua kurela, kor-kuey, ku gua, pava-aki,
sals
amino, sorci, sorossi, sorossie, sorossies, pare, peria laut, peria

Kudret Narı tropik iklim bölgelerinde, Amazon havzasında, Doğu Afrika'da, Asya, Karayip Adalarında doğal olarak bulunan, Güney Amerika ve Uzak Doğu da ise özellikle gıda ve ilaç olarak yetiştirilen bir bitkidir.
Tek yıllık, tırmanıcı, sarmaşık formunda bir bitki olan Kudret Narı, yaz aylarında çiçek açar.
Yaprakları, yelpaze şeklinde, loplu, kenarları dişlidir. Sarı renkli küçük çiçekleri, erkek veya dişi
olarak, ayrı saplar üzerindedir. Meyveleri önce yeşil, olgunlaşınca turuncu-kırmızı renkte, 10-20 cm uzunluğunda, geniş bir mekik seklinde olup üzerleri girintili çıkıntılı ve pürtüklüdür. Meyve olgunlaşınca, kabuğu 3 ayrı parça halinde, geriye bükülerek çok sayıda kırmızı-kahverengi veya beyaz renkli çekirdekleri ortaya çıkar. Tohumları (çekirdekleri) 7-10 mm boyunda, yassı ve pütürlüdür. Latince'de momordica ısırmak anlamına gelir, yapraklarının adeta yenik gibi durmasından dolayı bu isim verilmiştir. Bitkinin bütün kısımları ve öz suyu çok acıdır.
Kudret narının meyve ve yaprakları, mineral ve vitaminler, özellikle demir, kalsiyum, fosfor ve B vitaminleri bakımından zengindir. Ancak bu maddelerin ne kadarının hazırlanan sıvıya geçtiği
ve alınan gıda veya sıvıdan ne kadarının barsaklardan emildiği bilinmemektedir.
Özellikle Filipinler'de şifalı olduğuna inanılarak çok yetiştirilen bir bitkidir (Ampalaya). Acımsı
tadına karşın birçok Filipin yemeğinde kullanılmaktadır. Filipinler Sağlık Bakanlığı onaylı 'Kudret Narı Çözeltisi' şu şekilde hazırlanmalıdır:
1.Yaprakları yıkayıp bıçak ile ufak parçalar halinde doğrayınız.
2. İki bardak dolu su içine 6 tatlı kaşığı dolusu doğranmış yaprağı ilave ediniz.
3. Hazırlanan karışımı 15 dakika ağzı açık bir kapta kaynatınız.
4. Soğuttuktan sonra süzünüz.
5. Günde 3 defa, her seferinde 1 fincanın üçte biri kadar, hazırlanan ekstreden içiniz.

Bir diğer yönteme göre kudret narının sürgünleri kaynatılarak sabah akşam yarım fincan yenilir.

Amazon yerlileri, bahçelerinde kudret narını yiyecek ve ilaç olarak yetiştirmektedir. Bitkinin
yaprak ve meyvelerini pişirdikleri fasulye yemeğinin içine koymaktadır. Ateşi düşürmede,
yaralarda, barsak kurtlarında, böcek sokmalarında kullanılır.

Brezilya'da, Kudret Narı, tümörlerde, yaralarda, romatizmada, sıtmada, adet problemlerinde,
şeker hastalığında, kolikte, ateşli durumlarda ve barsak kurtlarına karşı kullanılmaktadır. Ayrıca çocuk düşürmek ve afrodizyak (cinsel iştahı arttırıcı), deri hastalıkları, ekzama, uyuzda da kullanılmaktadır.

Meksika'da bitkinin bütün kısımları şeker hastalığında, dizanteride kullanılmakta, köklerinin ise
afrodizyak olduğuna inanılmaktadır.

Peru'da bitkinin yaprakları ve bütün toprak üstü kısmı, kızamık, sıtma ve her türlü iltihabi olayda kullanılmaktadır.

Nikaragua'da yapraklar, mide ağrısı, ateşlenme durumunda, şeker hastalığında, soğuk algınlığı,
öksürük, baş ağrısı, sıtma, deri hastalıkları, adet bozukluklarında, ağrı, hipertansiyon iltihabi
olaylarda ve doğum sırasında yardımcı olmak üzere kullanılır.

Geleneksel Çin tıbbında bu sebze iştah açıcı, mide-barsak iltihaplarında ve meme kanserine
engel olmak için kullanılmaktadır.

Tokyo'da bu bitkiyi pazardan temin etmek mümkün olduğu gibi, birçok restoranda kudret narı ile yapılan yemekler bulunmaktadır.

Türkiye'den reçete: Mide ülserine karşı çok iyi ilaç olup şöyle hazırlanır: İki kudret narı doğranıp 1 kg zeytin yağına konur. Şişe güneşte bırakılır. Birkaç hafta sonra, sabahları aç karnına bir çorba kaşığı içilip bir saat hareketsiz sırt üstü yatılır. Hazırlanan bu yağ, basur için de içilir, derideki yaralara da sürülür. Mide ve derideki yaraların bir an önce iyileşmesi için etkili bir bitkidir.

Özetlemek gerekirse:

Momordica charantia bitkisinin yaprak ve sarmaşık kısımları kullanılabilmekte ise de meyvesi
daha etkili ve sağlıklı olduğu için tercih edilmektedir.

Yaprak ve köklerinden hazırlanan çözeltiler, hemoroit şişliklerini indirmektedir. Yapraktan elde
edilen çözelti iyi bir öksürük kesici ve ateş düşürücüdür, aynı zamanda pürgatif (barsak boşaltıcı) ve antihelmintik (barsak kurtlarına karşı) etkiye sahiptir. Kadınlarda kısırlık tedavisinde ve karaciğer bozukluklarında iyileştirici olarak kullanılmaktadır. Kudret narı antimikrobial etki gösterdiğinden iltihaplı yaraların tedavisinde de yeri olduğuna inanılmaktadır. Son yayınlarda, substans Q içerdiğinden AİDS tedavisinde değerli olabileceği bildirilmiştir.

Yukarıda yazılı etkiler, henüz bilimsel çalışmalar ile tam olarak ispatlanamamıştır, ancak bunların aksi de gösterilememiştir. Yalnız Tip 2 diabetes mellitus (şeker) hastalığında, kudret narının şeker düşürücü etkisi olduğu gösterilmiştir. Bitki bünyesinde bulunan momordicin bitki insülini olarak da anılmaktadır. Bitkinin yaprak ve meyvesindeki acı tadı veren bu madde, Tip 2 diabetiklilerde, kan şeker seviyesini düşürmektedir. Bu bitkinin etkisi ile, pankreasta insülin salgılayan beta hücrelerin arttığı gösterilmiştir. Bu etki, gerek kaynatılmış yapraklarda, gerek sıvı çıkarılarak hazırlanan kapsül ve tabletlerde, gerek doğrudan hazırlanan kudret narı çaylarında gözlenmektedir. Bu nedenle farmakolojik yolla hazırlanan ilaçlara gereksinim olmadan, şeker hastaları kendi hazırladıkları çay veya yaprakları kullanabilirler.

02 Ağustos 2006

Kamkat _ Fortunella

Ağaççık


Biz onu önce süs mandalinası diye bildik. Sonra adının King Kong olduğu söylendi. Onu bahçedeki mandalinaların bir türü sandık, oysa yalnızca narenciyenin yakın akrabasıymış. Zaten her yıl bizi kandırmasından da belli. Her yıl, tamam artık, bu yıl meyve vermeyecek, hala çiçek açmadı diyoruz. Sonra Temmuz sonu - Ağustos başı ilk goncalar patlıyor. Meyvesi de bütün yıl üstünde kalabiliyor. Görünüşü pek süslü olduğundan meyvelerinin yalnızca fazlasını alıyoruz. Bitkiyi fazla yormamak için. Topladığımız meyveleri votkayla dolu bir şişeye atıp bozdolabına koyuyoruz. Güzel oluyor.
Süs bitkisi diye onu saksıda büyütüyoruz. Her yıl kök bakımı yapıp yeni toprakla karışık keçi gübresi koyarak tekrar aynı saksıya yerleştiriyoruz. Biraz bonsai muamelesi görüyor. Taze sürgünlerde Narenciye ile aynı yaprak kıvrılmasına (güve) maruz kalmakla birlikte biraz daha dirençli. Ama bu, hep el altında durmasından kaynaklanıyor da olabilir.

Rutaceae ailesinden. Anavatanı Çin ve Vietnam. Batı dünyası ile tanışması 19.yüzyıl ortalarında olmuş. Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde yetiştirilmeye çalışmişsa da en iyi meyve oluşumu Rize ilinde sağlanmış. Rize'ye ise 50-60 yıl önce Batum'dan gelmiş ancak uzun zaman nasıl değerlendirileceği bilinemeden kalmış.

Kullanımı

* Kamkat genelde taze meyve olarak kabuğu ile birlikte yenilir.
* C vitamini bakımından zengin olan kamkat, kabuğu ile beraber yenildiğinde gribal enfeksiyonları önlemede önemli rol oynamaktadır.
* Reçel ve marmelatı yapılır.
* Çok değişik bir aroması vardır.
* Meyve suyu ve sos olarak kullanılır.
* Dünya'nın en pahalı restaurantlarında tatlı ve salatalarda en gözde yeri alır.
* Alkollü içki masalarının bulunmaz çok değerli mezesidir.

Çeşitleri
Kültür altına alınan, yiyecekleri için yetiştirilen kamkat'ın tanınmış çeşitleri şunlardır:

* Hong Kong: Chin chü, shan chin kan ve chin tou olarak adlandırılırlar. Hong Kong ve Çin'in bazı dağlık bö
lgelerinde yetişir. Çevre genişliği 1.6-2 cm civarındadır. Olgunlaştığında zayıf ve fazla etli olmayan kabuğu soyulur. 3-4 küçük çekirdeği bulunur.
* Marumi: Japonya orjinli olup Meyve hafif basık küre şeklinde yuvarlaktır. Uzunluğu 3.2 cm kadardır. Altın sarısı renktedir.
Meyve aromatic ve baharatımsıdır. 4-7 çekirdeği bulunur. Ağacı 2.75m'ye kadar ulaşır. Küçük yapraklıdır. Aynı sezon için de oluşabilecek soğuklara karşı daha dayanıklıdır.
* Meiwa: Japonya orjinlidir. Kısa yuvarlak bir yapıda olup 4 cm'lik bir genişliğe sahiptir. Kabuk portakal sarısı renkte olup çok kalındır. Meyvesi tatlı olup 7 çekirdeğe sahiptir. Sık sık çekirdeksiz veya daha az çekirfdekli olanlarına da rastlamak mümkündür. Çin'de de yaygın olarak bu çeşit yetiştirilir. Taze olarak yenilmek için en ideal kamakat'dır.
* Nagami: Çin'den dünya'ya yayılmıştır. 4-5 dilimlik meyvesi olup. 2-5 çekirdeği vardır. Yuvarlak
olup 4-5 cm büyüklüğe erişirir. Mevsimi Ekim'den Ocak ayına kadardır. Ağacı 4.5m'ye kadar ulaşır.

19 Temmuz 2006

Ceviz

Ağaç
Ceviz Ağacı
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,

koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbula.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.

Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbulu.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Nazım HiKMET

Ceviz hakkında mitolojik bilgiler edinmeye çalıştım. Tek öğrenebildiğim, Yunan ve Roma mitolojisinde tanrıların yiyeceği olarak geçtiği. Latince ismindeki regia (hükümran mı?) eki de burdan geliyormuş. Günümüzd e Noel ağaçlarını altın yaldıza batırılmış cevizlerle süsleme geleneği, tek tanrılı dinler öncesinde cevizin en azından Ortadoğu'da kutsal sayıldığına işaret ediyor olabilir. En azından İsa'ya inananlar arasında ceviz bolluk ve bereketi simgeliyor. Gelin odalarına cevizler atmak adettenmiş
Kutsal sayılmamış olması zaten mümkün değil. Zira yaklaşık 100-150 yıl yaşayan ceviz ağacı, ömrünün yarısını bizi cevizleriyle besleyerek geçiriyor. Sonra da mobilyacılığın baş tacı oluyor.
Anladığım kadarıyla ceviz biçimi itibarıyla da insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. Cevizin dışındaki yeşil kabuk kafa derimize, kahverengi sert kabuğu kafatasımıza, sarı ince kabuğu beyin zarımıza, cevizin kendisi de beynimize benzetiliyor. Yalnıca cevizde bulunan gümüş iyon da cabası.
Ceviz Ağacı İle Topal Yunus'un Hikayesi
Burda bir dostumuz var:
Çerkeş'in
Kavak köyünden.
Büyük kitaplar gibi
içinde bir şeyler saklı.
Akıllı adamlara
ajans haberlerine
ve bilmeceye meraklı.
Adı: Yunus.
Ateşimizi yakıp
suyumuzu veriyor.
Ağaçlardan
ve günlerden konuşuyoruz.
Herhal ilerdedir
yaşanacak günlerin
en güzelleri.
Şimdilik
sohbetimizde kederi:
kesilip
satılmış
bir ceviz ağacının...

Onu tanıyoruz:
avlunun içinde
kapının solundaydı.
Ve altı yaşında
dalından düştü Yunus,
topallığı ondandır.

Öküzler topalları sever,
çünkü topallar ağır yürürler.
Öküzler topalları sever,
ceviz ağaçları sevmez topalları:
çünkü topallar sıçrayamazlar yemişlere,
çünkü üzerlerine çıkıp
silkeleyemezler dalları.
Ceviz ağaçları sevmez topalları...

Bir acayiptir muhabbet bahsi:
mutlaka kendini dereye atmaz
sevilmeyenlerin hepsi.
İnsanların hünerleri çoktur:
insanlar
sevilmeden de sevmesini bilirler...

Bir acayiptir muhabbet bahsi,
bir acayiptir
ceviz ağacı ile
topal Yunus'un hikâyesi...

..... Cevizlerini Eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Ve Çerkeş yolu üzerinden
sabah namazı ışıyıp geldiği zaman,
kadınlardan önce uyanırdı dalları.
Altından geçerken düşünürdü Yunus...

..... Düşünmek:
ne mukaddes bir iş
ne felâket
ne de bahtiyarlıktı,
ve ölüm:
mutlaka varılıp dönülmeyen,
fakat üzerinde düşünülmeyen
bir köydü Yunus için...

..... Cevizlerini Eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Güneşte gölgesi hain olurdu,
rüzgârda konuşurdu kendi kendine,
dalları yukardan Yunus'a bakar...
..... Gündüzleri yıldızların niye söndüğünü,
dünyanın yuvarlak olduğunu
ve güneşin etrafında döndüğünü
bilmiyordu Yunus.
Bunları biz anlattık ona
şaşıp kalmadı...

..... Cevizlerini Eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Yüksekti, genişti alabildiğine.
Üç kişi el ele versen
kütüğünü çeviremezdin.
Gece altında oturdun muydu
yıldızları göremezdin.
Her gece altında otururdu Yunus...

..... Çinli müslümanlara,
burunları tek boynuzlu gergedanlara,
ve bir damla suda bir milyon mikroba dair
fikri yoktu Yunus'un.
Bunları bizden öğrendiği gün
hayret etmedi...

..... Cevizlerini Eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Toprağın içinde gider kökleri,
karanlık bir sudur tepende akar.
Her akşam altından geçerdi Yunus...

..... Bir gün ateşimizi yakıp
verirken suyumuzu:
«- Biz hizmetkârınız senin,
sen efendimizsin» - dedik.
Şaşırıp kaldı Yunus...

..... Cevizlerini Eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Rüzgârda konuşurdu kendi kendine.
Yüksekti, genişti alabildiğine.
Gece altında oturdun muydu
yıldızları göremezdin.
Karanlık bir sudur tepende akar,
toprağın içinde gider kökleri,
dalları, yukardan Yunus'a bakar...

«- Köy işi zordur katiyen
vücut ezilir bir defa.
Toprağa çömelip bak dört tarafa:
bela hangi inde pusmuş
bilinir mi?
Mümkünü yok vurulsun...»

Vurmuş belâ, ciğerinden Yunus'u...

«- Biz hiç dünyada yaşamış değiliz.
Geldik
gidiyoruz öylesine...
Tevatür güzelmiş İstanbul şehri,
varıp görülmesi nasibolmadı.
Velâkin niye tiftiği yok
altmış haneden otuzunun? ...»

Tiftiği yoktu Yunus'un...

«- Attığın taş
dediğin kuşu vurmuyor.
Dünya trene bindi.
Gayrı dünya öküzün boynuzunda durmuyor.
Elimiz ayağımız: öküz.
Çok zor olur öküzü satmak,
yarı ölümdür yani.
Öküz gitti mi korkulursun...»

Sattılar öküzünü Yunus'un...

«- Herhal yolların sonu göründü.
Bu olan işleri akıl almaz.
Toprak sabuna döndü
kayar insanın elinden.
Cümle mahlukatın mekânı vardır
kurdun mekânı olmaz.
Toprağın elinden kaydı mıydı
bir mekânsız kurt olursun...»

Kaydı toprağı elinden Yunus'un...

Cevizlerini Eylülde döker,
yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
Güneşte gölgesi hain olurdu.
Yunus durmadan
Yunus kaybettikçe onu düşünür,
o, bir şey isteyip bir şey sormadan
rüzgârda konuşurdu kendi kendine...

Çocuklara ana,
tohuma toprak
ve karı lâzımdır erkek kısmına...

Bir kız kaçırdı Yunus:
Çünkü düğün pahalı
kız kaçırmak ucuz...

Fakirin karısı kavi olmaz...

Ve bir gün
Çerkeş yolu üzerinden
sabah namazı ışıyıp geldiği zaman
giderlerdi.
Yunus'un arkasında yuvarlandı yere,
kırmızı peştemalının içinde ölüverdi...

Topraksız, öküzsüz ve kadınsız,
kaldılar dünyada bir başlarına
ceviz ağacı ile Yunus.
Yalnızlık koydukça koydu Yunus'a.
El toprağında ter döker oldu.
Cevizi karanlıkta kaybolur sanıp
uyumaz beklerdi sabaha kadar.
Yalnızlık umrunda değil cevizin,
toprağın içinde gider kökleri,
dalları yukardan Yunus'a bakar...

Cevizden konsol yaparlar,
topal Yunus ne işe yarar?

Zemheriler geldi barınamazsın.
Cevizden konsol yaparlar.
Gayrı daha fazla sürünemezsin.
Sat Yunus cevizini...

Yün yorgan değil bu sarınamazsın.
Cevizden konsol yaparlar.
Bir cansız ağaçtır yaranamazsın.
Sat Yunus cevizini...

Varlılar varsıza dokur mu kilim,
vay cevizin hali, vay benim halim...

Mekânsız kurda mekândı.
Cevizden konsol yaparlar.
Yarı ağaç, yarı insandı.
Sat Yunus cevizini...

Cenaze çırçıplak, kara uzandı.
Cevizden konsol yaparlar.
Kesildi dalları, dallar budandı.
Sattı Yunus cevizini...

Varlılar varsıza dokur mu kilim,
vay cevizin hali, vay benim halim...

Sabahın sahibi vardır.
Gün daima bulutta kalmaz.
Herhal ilerdedir
yaşanacak günlerin
en güzelleri...
Şimdilik
sohbetimizde kederi:
kesilip
satılmış
bir ceviz ağacının...
Nazım Hikmet
Ceviz ağacı çok zor meyve veren bir ağaç. Söylendiğine göre dedeler torunları için ekermiş, cevizlerini torunlar yesin diye. Ama şimdi aşılı ağaçlar var. 4-5 senede ceviz veriyor. Cevizler hakkındaki söylentilerden biri de ağacı evin fazla yanına dikmemek gerektiği. Yaydığı koku insanı ağırlaştırırmış. Sürekli bir uyuma hissi değil, daha çok elini kolunu kıpırdatamamak...
Bilmem bunun cevizin salgıladığı 'juglan' adlı maddeyle bir alakası var mı? Cevizler yerlerine çok kıskanç. Su, besin maddesi ve güneş ışığını kimselerle paylaşmamaktan yanalar. Kökleri aracılığı saçtıkları bu zehirli maddenin yardımıyla başka bitkileri kendilerinden uzak tutuyorlar (allelophatie). Bu yüzden özellikle küçük bahçelere ceviz ağacı (hele o Juglans negra türü ağaçlardansa asla) dikimi yapılmaması öneriliyor. Elma, armut, süs kirazı, krizantem, krokus, zambak, bazı böğürtlen türleri, açelya, rhododendron, petunya, tütün, domates, biber, patlıcan, kabak, kuşkonmaz ceviz ağacına yanaştırılmaması gereken bitkilerden, yani neredeyse çiçeklerin ve sebzelerin tümü. Ağaç kesilse bile kökleri bu maddeyi salgılamaya daha uzun yıllar devam ediyormuş. Hoş, bizim cevize Kıbrıs Kabakları (Chayote) iki yıldır büyük aşkla sarılıp duruyor. Ne kabağa bir şey oldu ne de cevize. Ayrıca sardunya, abelya, aslanağzı, limon nanesi de hayatlarından memnun. Ama o bölgeye diktiğim laleler ve kroruslardan bu yıl hiç ses çıkmadı. Belki de ceviz ağacı yüzündendir, kim bilir.
Romalı ve Yunanlı hekimler ağacın kabuklarından bu maddeyi ayrıştırıp özellikle mantar hastalıklarına karşı kullanırmış. Pakistan'dan Küba'ya ceviz her türlü parazite, deri hastalığına karşı ilaç olarak kullanılagelmiş.
Bugün ceviz kollestrolden eklem sertliğine, erken bunamadan yorgunluğa her derde deva addediliyor.

Ceviz ağacı (Juglans regia), Karpat dağlarından güneyden itibaren Doğu Avrupa ve
Türkiye, Irak, İran'ın doğusundan ve Himalaya dağlarının ötesinde
kalan ülkeleri içeren geniş bir alanın tabii bitkisidir. Vavilov, cevizin
orijin merkezlerine Orta Asya ve Yakın Doğu'yu, Okmanich ise
sekonder merkez olarak Moldavya'yı da ilave etmiştir
Akçaabat (Trabzon) dolaylarında, Pliyosen-Kuvaterner çökellerinde bir
fosil ceviz meyvesi bulunmuştur. Fosil ceviz örneğinin bulunduğu jeolojik birim, Akçaabat-Trabzon'da, Kalanema Deresinin Karadeniz'e döküldüğü yere yakın, vadi içinde
yüzeylenmiştir.

Ceviz ağacı daha yapraklanmadan, Mayıs' ta çiçeklenir. 25-30 m kadar yüksekliğe ulaşabilen, kışın yaprak döken gösterişli bir ağaçtır. Yapraklar tek tüysü, yaprakçıklar tam kenarlı ve
kuvvetli kokuludur. Drog elde etmek için yapraklar Haziran ve Temmuz aylarında toplanır, havadar ve gölgeli bir yere serilerek kurutulur ve ince kıyılarak hava almayan kaplarda saklanır. Ceviz ağacı, Kuzeydoğu ve Doğuanadolu' da yabani olarak yetiştiği gibi, bahçelerde de
yetiştirilmektedir. Yaprakları tanen, eterli uçucu yağ,
juglan (mantar hastalıklarına karşı etkili), C vitamini ve flavonlar içermektedir.
Ceviz yaprağının kan durdurucu-sıkıştırıcı (
astringent), kuvvetlendirici (tonik)
ve bağırsak kurtlarını veya solucanlarını düşürücü (antihelmintik) etkisi
vardır. Yaprak çayı, sindirim bozukluklarında, kabızlıkta, iştahsızlıklarda ve kan temizliğinde etkilidir. Başarıyla kullanıldığı öteki hastalıklar ise sarılıktır.
İştah açıcı, kan şekerini düşürücü ve kuvvet verici etkileri vardır. Deri hastalıklarında antiseptik olarak haricen kullanılır. Ceviz yaprağı kaynatılarak tüm sıraca (
scrofula), frengi (sifilis), egzema
(
mayasıl), uçuk (herpes) ve raşitik hastalıklarda, kemik çürümesinde,
kemik deformasyonunda ve ayrıca, iltihaplı el ve ayak tırnaklarında
kullanılabilen çok etkili bir banyo katkısı elde edilir. Favus ve uyuz hastalıklarında hasta bölgeler taze ceviz yaprağının kaynama suyu ile yıkandığında kısa sürede düzelme görülecektir. Bu suyla
yapılan banyolar, yıkamalar, ergenlik sivilcesine, iltihaplı egzemalara, ayak terine ve kadınların akıntılarına iyi gelir. Ağız boşluğu iltihabı, dişeti, boğaz ve gırtlak hastalıklarında gargara yapılmalıdır.

Ceviz yaprağının kaynama suyu banyo suyuna eklendiğinde donuk kabarcıkları iyileşir. Ceviz yaprağı kaynama suyu, hızlı saç dökülmelerinde de kafa derisine friksiyon yapmakta
kullanılır. Bu sıvı ayrıca kafa bitine karşı da çok etklidir.

Haziran ortasında toplanan cevizlerden mide, karaciğer ve kanı temizleyen, mide yorgunluğunu ve bağırsak çürüklüğünü gideren çok etkili bir ceviz tentürü elde edilir. Bu tentür, ayrıca kan koyuluğuna karşı da çok yararlıdır.

Kullanım Biçimleri:

Çay: Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmıs yaprak 1 su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 4-5 dakika demlendirilir ve süzülür... Gün boyunca 1 veya 2 bardak yudumlanarak içilir.

Banyo ve Yıkama Katkısı: Tam banyolar için; iki büyük avuç ince kıyılmış yaprak aksamdan 2-3 lt suya eklenir. Sabahleyin hafif ateşte 4-5 dakika kaynadıktan sonra süzülür ve banyo suyuna
eklenir.
Gerektiğinde bitki miktarı bir misli arttırılabilir.


Tentür: Haziran ortasında, 20 kadar taze ceviz dörde bölünerek bir cam kavanoza koyulur ve üstüne 1 lt konyak eklenir. Konyak cevizlerin üstünü en az bir parmak örtmelidir. Ağzı iyice kapanan kavanoz 14 gün boyunca güneşte veya sıcak bir ortamda, arada bir çalkalanarak
bekletilir. Sonra süzülerek koyu renkli şişelere doldurulur. Gereğine göre 15-20 damla alınır.

Bahçede iki ceviz ağacımız var. Birini normal ceviz diye aldık, diğerini ise aşılı ve bodur diye. Ama her ikisi de bu yıl meyve verdi. Aşılı diye bildiğimiz daha çok (belki 8 belki 10 adet), öteki daha az. Bir de söylentilere göre suyu çok seven ceviz, ayaklarının ıslak kalmasından da nefret edermiş. Oysa bizdeki aşılı olan kışları akan deremizin yanı başında serpilip duruyor. Bakalım ne olacak.
Bu arada ceviz (Juglans), cevizgiller (Juglandaceae) ailesine mensup. Üst sıralama Fagales.

Güneş içeri doktor dışarı derler ya aynısı ceviz için de geçerli. Çok değil günde yalnızca 4 ceviz yemek, özellikle sinsi hastalıklara karşı ciddi bir önlem. Mesela kemik erimesini durdurmakla kalmıyor, kemiklerin yeniden sağlamlaşmasına da yol açabiliyormuş. Şeker hastalığı, kolestrol, artrit vs vs...

18 Temmuz 2006

Ortanca

Çit-Çalı


Etiler'in eski halini hatırlayanlar bilir, bir ortanca cennetiydi. Soğuk kışları, serin yazları ve en önemlisi, bol rüzgarıyla Etiler sanki ortancalar için yaratılmış bir tepeler semtiydi. En muhteşem ortancaları orada gördüm (bir de Anadolu Kavağı'nda; ama oradakiler tek bir insanın ortanca hastalığına yakalanmış olmasından da olabilir).
Güney Ege'nin bu sıcak ikliminde de ortancalar rahatlıkla yetişiyor. Tenekelerde bile (tenekede çiçekler pek büyümüyor olsa da). Yalnız kesinlikle güneş görmemeliler ya da çok çok az görmeliler. Tam gölge onlar için ideal, hele de rüzgara nazır bir gölgelikse ortancalar tüm bir yaz çiçekleriye ortalığa neşe saçacaktır. Toprak isteklerine gelince: Asitli toprak dediklerinden, o da her ne demekse. Ama etraflarda çam ağaçları var da yere bol bol iğne atıyorlarsa o bakımdan da endişeye gerek kalmıyor. İğnelerin olduğu yerde toprak, bilindiği gibi, asitlidir.
Ortancaların çiçekleri genelde pembe ve tonlarında olur. Beyaz ve kırmızı da ayrı türler galiba. Ama mavi tonlarında çiçek elde edilmek isteniyorsa bunun bir iki hilesi varmış. Kimileri sirkeli sularla suluyor, kimileri sulama suyuna çivit katıyor. Denemedim, bilmiyorum.
Bu sene bahçedeki iki ayrı bölgede yetiştirdiğim ortancalar iki farklı tepki gösterdi. Öğleden sonra güneş görüp su vermeyi genelde unuttuğum ortancalar sırf çiçeğe boğuldu. Nispeten büyük çiçekler. Sabah güneşi gören, bol su verdiğim ama altından geçen drenaj borusu yüzünden suların akıp gittiği ortancalar boyumu geçti ama çiçek hemen hemen hiç açmadı. Acımasızca yarısını kestim. Şimdi gene yapraklanıp biraz serpildi ama hala çiçek yok.
Ortancaları çoğaltmak çok kolay: Budanmış sapları toprağa dikip suluyorsun. Hepsi bu. Budama sırasında ben galiba bir hata yapıyormuşum. Genelde çiçekleri soldu mu, yani sonbaharda yerin bir karış üstünden kesiveriyordum, tabii gözlere zarar vermeden. Ancak okuduğuma göre tüm yapraklarını dökmüş, ama kurumuş çiçekleri üstünde kalan bitkiyi taa yeniden yaprakları filizlenene kadar, yani Şubat başlarına kadar ellememek gerekirmiş. Sabredebilirsem bu yıl deneyeceğim.
Bu arada ortancalar da Doğu Asya kökenli, Japonya, Çin yani. Himalayalar ve Endenozya. Ortancagiller diye bir aile var mı, bilmiyorum, ailesinin Latince adı Hydrangeaceae.

04 Temmuz 2006

Sardunya

Saksı Bitkisi



Sardunya (Pelargonium) için fazla söze gerek var mı? Eski yağ tenekelerinin içine yerleştirilmiş, her evin vazgeçilmez süsü. Çok da mütevazı. Ne toprak, ne su... Her şey onun için yeterli. Üstüne yağan kar 1-2 günden fazla kalmazsa kara da itirazı yok. Hafif donlar da umurunda değil. Dalını kırıp başka bir saksıya batırın, orda da yaşamayı sürdürür. Ve en geniş renk yelpazesi içinde çiçeklerini açar da açar. Çiçeklerinin bir de katmerlisi oluyor, insan bilmese ortanca sanır. Saksıdansa toprakta yaşamayı yeğliyor, o zaman boyu neredeyse 1,5 metreyi buluyor. Çok çiçek açması için bol da güneş görmesi lazım.
İnternette bulduğum azıcık bilgiye göre:
  • 20 gr. sardunya çiçeğini 1 litre suda haşlayınız.Uygun sıcaklık elde edilince, ılık şekilde, kompresi gözlere gazlı bez veya pamukla uygulayınız. (kızarmış gözler için)
  • kediler için zehirli
  • VÜCUTTA ÇIKAN ÇIBANA karşı (...) Diğer bir tedavi yöntemi de çıbanın üzerine sardunya çiçeği yaprağının akşam yatmadan önce bağlanmasıdır. Sabah çıban kaybolur. (Kırklareli sayfasından)
Sardunyanın parlak yapraklısı sakız (Pelargonium peltatum), dantel yapraklısı ıtır (Pelargonium radula), benim ellerimde ertesi seneyi çıkartamayanları ise canan (Pelargonium domesticum) oluyor. Sakızlar özellikle pencere kenarlarındaki saksılardan aşağıya sarkmaya bayılıyor. Onların su ihtiyacı da daha fazla, renk cümbüşleri de inanılmaz. Rutubetli, soğuk havalara da hiç itirazları yok, hatta sardunyadan farklı olarak fazla güneşi sevmiyorlar.
Itırlar (Pelargonium radula) kokularıyla hemen fark ediliyorlar. Ben onları sık sık budayıp dallarıyla, çiçekleriyle dolapların içine tıkıştırıyorum. Hem dolap içleri uzun süre mis gibi kokuyor hem de karınca, güve vs dolabın içine girmek gibi bir eylemde bulunmuyor.
Cananların yaprakları bildiğimiz sardunlardan farklı olarak daha üçgenimsi ve uçları hafif tırtıllı. Her sene renklerine dayanamayıp bir iki saksı alıyorum ama sonu hep hüsran oluyor. Galiba fazla sıcağı da soğuğu da sevmiyorlar. Çok da su istiyorlar. Ben onlara biraz sıradan sardunya muamelesi yapıyorum galiba ama anlaşılan onlar gibi her muameleye eyvallah demekten çok uzaklar.

14 Haziran 2006

Biraz da Diğer Sakinler...

Bitki tanımaya biraz ara verip bahçenin diğer sakinlerine, bitkilere 'zarar' verdikleri gerekçesiyle sevilmeyen, hatta zehirlerle (ya da ezilerek) öldürülen diğer sakinlerden
söz edelim: Börtü böcekler, sümüklü böcekler, kurbağalar, kaplumbağalar, karıncalar, yılanlar, akrepler, kirpiler, kertenkeleler, fareler, solucanlar, kurtçuklar, kuşlar...
Kaplumbağalar, Lafonten masallarındaki tavşan ve kaplumbağa hikayesinin başka bir boyutunu anlamamı sağladı. Bir kere kaplumbağalar hiç de yavaş değil. Yere bıraktığınız bir kaplumbağa göz açıp kapayana kadar gözden kaybolmasını biliyor. Kalın kabuğundan beklenmeyecek kadar çevik ve tabii ki masalda da vurgulandığı gibi istikrarlı. Aklına koyduğu bir hedeften onu döndürmenin imkanı yok. Günde bilmem kaç kere onu çileklerimin arasından çıkarıp bahçenin tam zıt ucuna taşıyorum. Bir süre sonra çileklerin arasında gene bitiveriyor. Tabii ki tavşan ondan daha hızlıdır. Ama her şey göreceli. Kaplumbağaları öldürmekten neyse ki kimse hoşlanmıyor. Ama özellikle börülceye, karpuza bayıldığından ortalıkta görülmeyegörsün, derhal komşu bahçeye atılıveriyor. İştahının büyük olduğundan eminim ama ben onun söylendiği kadar zararlı olduğunu sanmıyorum. Zaten sonunda onunla çileklerimi de paylaşmaya karar verdim. O günden beri rahatım. Ona da yetiyor, bana da. O ve irili ufaklı tüm ailesi bu kararımın ardından bir süre ortalıkta çilekten kıpkırmızı dolaştı. Ben de kalan çileklerden reçeller, yoğurtlar yaptım, hala da yapıyorum, yani hepimize yetiyor. Gene de sebze fidelerini diktikten sonra sık sık kontrol etmek lazım. Yeni fidelere bayılıyorlar. Bu yüzden fide dikiminde bol kepçe davranılmalı. Ve sık sık kontrol edilmeli. Ben bu sene tam beş kere baştan biber patlıcan ektim.
Tıpkı kaplumbağalar gibi kertenkeleler de başta beni hayli ürküttü. Çünkü çalıların arasına gürültüyle dalmak gibi bir alışkanlıkları var. Bahçede daha çok dinazorların mini modellerinden olduğu için onlara dino adı taktık. Bir de yeşil renklileri var. Onlar çok daha zarif. Bahçede ne iş yaparlar, hiçbir fikrim yok. Zaten onların ayları kış sonundan ilk sıcaklara kadar. Artık gürültülü kaçışlarına hemen hemen hiç rastlamıyorum. Yerlerini biraz da tuza tükürenlere bıraktılar galiba. Tuza tükürenler albino kertenkeleler. İnsanların yanında yaşamaktan hoşlanıyorlar. Nedense onları öldürmek günah. Bir de hikayeleri var ama şu anda hatırlamıyorum.
Kurbağamız iki cins. Biri bildiğimiz kurbağa. Şişman ve çirkin ve ıslak. İnsanın eline alıp öpmesi için kraliçe olma azmi göstermesi gerek. Diğer kurbağa tam tersine yemyeşil ve kupkuru. Ağaç kurbağası olabilir mi? Muzların yaprakları arasında yaşamaya bayılıyorlar. Bir de yavrular mutfağa dalmayı pek sever.
Neden bilmem, sümüklü böceklere Batılı kitaplarda çok büyük savaş açılıyor. Bitkilerin arasına bira dolu kaplardan yapılmış tuzaklar kurmalar, bitkilerin arasına zehirler serpmeler, gece elde fener sümüklü böcek avına çıkmalar, tabii gördüğün an ezip öldürmeler vs. vs... Bu yıl az kalsın onlara hak verecektim. Bahçe adeta sümüklü böcek akınına uğradı. Her boydan ve çoktular ve mesela enginarlardan kendilerine muhteşem ziyafetler hazırladıklarına eminim. Özellikle çiçeğin göbeğine yerleşip o goncaları hatur hutur yiyorlar. Bir ara geceleri ne zaman dışarı çıksam kendimi adeta sümüklü böcek denizinin ortasına sanırdım, geceleri hareketleniyorlar çünkü. Acaba ben de mi öldürsem diye düşünürken giderek kayboldular. Yoksa Batının ıslak yazları yüzünden mi bahçelerin belalılarından addediliyorlar?
Arılardan yana hiç sıkıntımız yok. Bu bölge zaten arıcılığıyla meşhur. Hatta komşumuzun kovanları bizim alt çitin hemen yanı başında sıralanıyor. Arı çeşidi de çok. Yabani arı, bal arısı, buralıların kızıl arı dediklerinden, demir arı... Hangisi bilmiyorum, içlerinden bir tanesinin en büyük merakı evin içine yuva yapmak. Çerçeve arkası, şapka içi, yastık altı... Kısaca bir süre yerinden oynatılmayacağını düşündüğü her yere çamurdan huni şeklinde yuvalar yapıyor, bazen tek, bazen koloni halinde, artık keşfedilme süresine göre. Arı alerjisi ailemizin yalnız bir ferdinde görüldüğünden, o da yalnızca tatillerde bir aylığına geldiğinden birlikte korkusuzca yaşadığımız gibi onları bahçeye çekmek için özel bitki bile ekiyorum. Hoş, fazla özel bitki aramam da gerekmiyor. Çiçek açan her şeye bayılıyorlar. Şu sıralar çiçek açan ligiustrumlar en büyük besin kaynakları. Sabahın erken saatlerinde o civardan geçerken insan kendini biraz korku filminde sanıyor, öyle kalabalıklar... Çıkardıkları 'vız'lardan insanın neredeyse kulağının zarı patlayacak.
Şu yanda görülen kurtçuk galiba sonra güzel beyaz bir kelebeğe dönüşüyor. Genelde bahçelerde kurtçuklardan çok korkuluyor. Bir türü güllere ve lahanalara ciddi hasar veriyor. Bir bitkiye dadanmayagörsünler, geride bir tek yaprağın iskeleti kalıyor.

En iyi ilaç, arap sabunu+ispirto karışımı. Tam ölçüsünü bilmiyorum ama güldeki bitler türü böcekler sözkonusu oldu mu arap sabununu bol tutuyorum, yaprakları kıvıran güve türü böceklerde ise ispirtoyu basıyorum. Yaklaşık bir litreye bir-iki avuç arap sabunu, bir su bardağı ispirto. Beyaz sineklerle baş etmek için bu karışıma 2 çorba kaşığı karbonat ekliyorum. Bir diğer gizli ilacım sarımsak. Böceklenmeye fazla yatkın bitkilerin etrafına mutlaka bir-iki diş sarımsak ekiyorum. Ayrıca bir-iki gün suya ısladığım birkaç baş sarımsağın suyunu süzüp ilaç niyetine sıkıyorum. Bahçe birden çürümüş sarımsak kokuveriyor. İşte bu koku bizi nasıl rahatsız ediyorsa böcekleri bin misli daha rahatsız ediyormuş. Ayrıca iyi bir mantar ilacı:
Çiçek yağını suyla inceltip arap sabunuyla çoğaltıp içine de sarımsak suyu eklenecek. Yalnız bunu daha dikkatli sıkmak lazım çünkü bu arada 'kötü' böcekleri yiyen 'iyi' böcekler de size kızıp bölgeyi terk edebilir. Ayrıca mutlaka önceden bir iki yaprağa sıkıp bitkinin bu ilaca vereceği cevabı kontrol etmek lazım. O da küsebilir.
Bu yıl favori ilacım, bildiğimiz süt. Yaz sıcağında nemden yararlanıp yayılma eğilimi gösteren bir sürü mantar hastalığına karşı etkili olduğunu okudum bir yerlerde. Özellikle yağlı süt olacak (süt tozu bile olabilir). Bir ölçüyü 6-7 ölçü suyla sulandırıp 15 günde bir, sabah erkenden domateslere, salatalıklara, kabaklara sıkıyorum. (Söylendiğine göre güllere de iyi geliyormuş.) Sonuç şimdilik iyi. Ama henüz sıcaklar da tam olarak bastırmadığından neticeyi ben de merak ediyorum.
Önerilen diğer ilaçların başında ısırgan otu geliyor. Kuru ya da taze ısırgan iyice çürüyene kadar suda bekletiliyor. Süzülüp suyla çoğaltılarak bitkilere sıkılıyor. İnternetteki sayfaların birinde (ne yazık ki kaydetmemişim) mine çalısının (Lantana camara) yaprakları da böcek ilacı olarak öneriliyor. Yaprakların ne kadar kötü bir koku yaydığını bildiğimden çok makul geldi ama henüz denemedim.
Ama benim en büyük sırrım Neem. Her 'ilacın' içine mutlaka bir-iki damla damlatıyorum. Öldürmez, kovalar cinsinden bir etkisi olduğu söyleniyor. Aslında gerçekten sağlıklı bir bahçede her şey dengede olacağından bu tür ilaçların da hiçbirine gerek kalmayabilir.

Yılanlardan pek bahsetmek istemiyorum. Bahçe için çok faydalı olduklarını biliyorsam da o faydalarını bizler ortalıkta yokken yerine getirmelerini tercih ederim. Onlara hayranım ve çok seviyorum ama uzaktan.
Buna karşılık solucanlar en yakın arkadaşlarım. Toprak değiştirirken saksılarda rastgelirsem hemen toprağa atıyorum. Dar mekandan kurtulmanın sevinci içinde hoplaya zıplaya kayboluyorlar.
Bir de kirpimiz var. Bize senede yalnız bir kere gözükür.
Kuşlarsız bir bahçe düşünülemez. Bahçeye zehir atmama nedenlerimden biri arılarsa diğeri kesinlikle kuşlar. Atılan her zehir, öldürülen her böcek aslında bahçedeki diğer canlıların gıdasını yok etmek demek. Sırf ben mi karnımı doyurmalıyım?
Bahçeye mümkün olduğu kadar çok kuş çekmek için kışın onları bol ve düzenli beslemek gerekiyor. Önümdeki çimende her sabah mutlaka ekmek kırıntısı bulunur. Yazın yiyeceklerini nasılsa buluyorlar. Tabii kuşların şöyle bir faydası da var: Mesela üzümlerin yenecek kıvama gelip gelmediğini en iyi onlar biliyor. Dikkat etmez ve toplamayı yarına ertelerseniz tek bir tane üzüm bulamama ihtimali de var.