17 Şubat 2009

Cennet Elması - Diospyros kaki

Ağaç

Nedense bu meyveyle ilgili olarak elimdeki tek resim bu. Oysa daha meyveler kızaracak, domates gibi kıpkırmızı değil de daha çok portakal gibi turuncu bir renk alacak. Pazarda her gördüğümde aa bu mevsimde domates (yaz sonu, hatta sonbahar ortalarında yenecek kıvama geliyor) diye bakacağım ama sonra üzerindeki kahverengi kapağa bakıp yanılmışım diyeceğim.
Meyve buralarda Cennet elması adıyla anılıyor, Karadeniz ve çevresinde ise daha çok Trabzon hurması diye biliniyor. Japon elması diyenler de var. Latince türü kaki mi lotus mu, bunu bilemedim. Tek öğrendiğim adının, yani Diospyros'un Yunanca'da tanrıların meyvesi ya da ekmeği, bir başka ifadeyle tanrıların ruhu anlamına geldiği. Öte yandan "kaki" de bu meyvenin anavatanı sayılan Çin ve Japonya'da hayat, ölüm, ataların ruhu ile bağlantılı. "Ka" ruh demekmiş, "ki" ise enerji, yeryüzü demekmiş. Günümüzde Şinto tapınaklarında yeniyılda hala bu meyve sunakları süslermiş. Mezarlıklarda ölüler, özellikle isimsiz ve unutulmuş ruhlar için kaki yaprakları üstüne konulmuş haşlanmış pirinç bırakılırmış. Odunu da ölüleri yakmakta kullanılırmış.
Öte yandan Plüton gezegeninin bilinen tek uydusu Charon'nun (ki Charon aynı zamanda Yunan mitolojisinde ölüler diyarının kayıkçısının adı) adı da bu meyvenin adlarından biri: Güney Avrupa'da bu meyveye Şaron deniliyormuş.
Adı Odyssey'de de geçiyor. O kadar lezzetli bir meyve imiş ki bir ısırık alan bir daha evine yurduna dönmek istemez, evini yurdunu her şeyi unutup orada kalmak istermiş. Tabii bu lezzeti elde etmek için meyvenin iyice olgunlaşıp yumuşaması gerekiyor. Ham meyveden bir ısırık alanlar pişman olurlar, o kadar acı.
Bir bitki için inançlar sisteminde bu kadar yer almak yeter diyenler için bir ufak bilgi daha:
Amerikalıların 2. Dünya Savaşında Nagasaki'ye attıkları atom bombası insanları, hayvanları, bitkileri, her şeyi yok ederken bir tek bu ağaca dokunamamış ve bu ağaç hala
Nagasaki'de o günkü vahşetin anısına yaşamını sürdürüyor. Kökleri ve gövdesi kararmış ve türünün tek örneği olarak kara kabuğunun altı bembeyaz.
Bu yüzden Dünya Ağacı adını almış. Ölümle hayat arasında bir köprü.

Bitkinin Ebenaceae, yani abanozgilllerden olduğunu eklemeyi de unutmayalım. Hani şu Pamuk Prenses'te geçen abanoz (annenin dileği: "Saçları abanoz gibi siyah, cildi kar gibi beyaz") ya da eski kralların asalarının imal edildiği abanoz.

Tropikal bölgelerde yetişir. Rengi, dayanıklılığı, iyi cila tutma özelliği
nedeniyle marangozculukta ve enstrüman yapımında kullanıır. İyi abanoz, çok ağır, siyaha yakın renktedir. Odunu yalnızca ağacın orta bölümünden elde edilir.
Bodur ve çalımsı bir ağaçtır. 7 m. kadar yükseklikte. Yapraklar üçer üçer olup goncaları yoktur. Meyveler koyu kahve ve fasulye şeklindedir. Başaklarda 8 kadar çekirdek (tohum) bulunur. Mayıs-Haziran aylarında çiçek açar.
Abanoz eski çağlardan beri çok değerli bir odun sayılmıştır. Pek çok kral abanozdan asalar kullanırdı, hatta zehirin etkisini giderdiğine inanarak içeceklerini abanozdan kaplarda içmişlerdir.
Diospyros türlerinin dal ve gövde odunu haşlanarak dıştan, özellikle göz iltihaplarında, antiseptik ve yara iyileştirici olarak kullanılır.
Katarakt, göz ağrısı ve göz yaşarmalarında kullanılır:
-Tozları kaynatılır, elde edilen su ile pansuman yapılır.
-Törpülenerek ipek bir bez içinde gözün üzerine konulur.
-Törpülendikten sonra ipek bir bezden geçirilip göze sürme gibi sürülürse, gözlere kuvvet verir.
Kaynatılarak elde edilen su, gözlere sürülürse göz çıbanlarını giderir.

* Diospyros lotus L. (Karahurma) türünün odunundan elde edilen dekoksikasyon, kanı temizler.
Böbrek ve mesane kumlarını döktürücü, idrar söktürücü olarak kullanılır. Abanoz ağacının tozları kaynatılıp elde edilen sıvıdan bal ile şerbet yapılıp içilir. Tozları bal ile karıştırıp da alınabilir.
Felç ve vücuttaki ağrılarda kullanılır. Barsak gazlarını çıkarır. Mafsallarda ve vücutta dolaşan yel, ağrı ve sızıları yok eder.
Bıçak yaralarına faydalıdır.
Tohumlar, solunumu ve felce uğrayan harap olmuş sinirleri uyarıcıdır.

* Diospyros kaki L. (Trabzon hurması) türünün meyveleri devamlı yenilirse, ishale iyi gelir (peklik verir).

11 Şubat 2009

Türkmen Güzeli

çalı

Türkmen Güzeli, nam'ı diğer Japon Ayvası (Chaenomeles japonica) ile bu yörede tanıştım. Kışın son demlerinde, her yer şakır şakır yağan yağmurdan sırılsıklam, gökyüzünün griliği ise artık kasvetin en koyusuna yol açmışken birden hiç alakasız bir yerde, kocaman bir çalı nar çiçeği renginde çiçekleriyle ilkbaharın tüm o renk cümbüşü içinde ovaya hakim olacağı günleri müjdeliyordu sanki. Narin, canlı, kırılgan, parlak... (O kadar ki nedense fotoğraf makinem bir türlü kabul edemiyor.
Japon ayvası tıpkı yakın akrabası, bildiğimiz şu ayva gibi gülgillerden (Rosaceae) ama bu ailenin diğer fertlerinin aksine hiç de nazlı değil. Hastalanmıyor, böcekleri de yanına yaklaştırmıyor, en azından bizim bahçede. Söylentilere göre dona, hava kirliliğine karşı da aynı şekilde çok dayanıklıymış.
Bu kadar erken açan her bitkide olduğu gibi Türkmen güzelini de ancak çiçekler geçince budamak gerekiyor, o da meyve vermesi istenmiyorsa. Aslında en iyisi kendi haline bırakmak. Çünkü çiçekli hali ne kadar gösterişliyse yapraklı hali o kadar sıradan. Alt tarafı hafif dikenli bir çalı diyesi geliyor insanın. Sonra meyveler olgunlaşıyor. Mini ayvalar, sarı sarı... Ve bu ayvalar yapraklar döküldüğünde bile sarı sarı parlamaya devam ediyor, çok soğuk geçmeyen tüm kış boyunca. Tabii ayvalar yenmiyor. Reçeli yapılabiliyormuş ama...
Bu yürede Türkmen güzeli diye niye adlandırılıyor, bilmem ama anavatanı olarak Doğu Asya gösteriliyor, Çin, Japonya ve Kore.
Bonsai adaylarım arasında Türkmen güzeli de var.
Bitkinin genelde bilinen türü dışında, bodur, yayılıcı özellikteki Chaenomeles speciosa isimli bir kardeşi de varmış.

04 Şubat 2009

Cezayir Menekşesi _ Vinca

yerörtücü
Zakkumgiller (Apocynaceae) ailesinin bu üyesi, benim gibi bahçede ot yolmaktan bıkmış tembel insanlar için biçilmiş kaftan. Kaplanması istenilen alanın bir iki ucuna bir_iki dal atmak (toprağa gömmeye bile gerek yok) yeter, bir mevsim sonra yerden 30 cm yükselebilen, üstüne basılmasına pek fazla aldırış etmeyen (tabii bu daha çok kediler ve köpekler için geçerli) harika bir yer örtücü meydana geliyor. Erken baharda açmaya başlayan çiçekleri kavurucu yaz sıcakları gelene kadar mavi mavi göz kırpıyor. Yazın susuzluğa katlandığı gibi kışın da dondan hiç etkilenmiyor. Tek bir şartı var, o da gölge, en azından bütün gün çıplak güneş altında kalmaktan hiç hoşlanmıyor. Yapraklarının koyu yeşili soluklaşıyor.
O kadar canla başla büyüme gayreti içinde ki yayılmasını önlemek için kenarları çevrilmiş alanlara dikmek daha akıllıca olur. Bu kenarlara konacak saksılara da dikkat! Kaşla göz arasında o saksılarda bitiveriyor.
Tüm kolaylığına karşın bazı 'zararlı' böceklere karşın bir iki kere arap sabunlu isportayla ilaçlamak zorunda kaldım.
Alacalı yapraklısına da değinmeden geçmeyelim. Onun büyümesi biraz daha yavaş. O sağlamcı. Yavaş ve emin adımlarla ilerliyor.
Zakkumgiller ailesi bir bütün olarak zehirli olmalarıyla meşhur.
Buna karşın bu bitkinin şifalı bitkiler listesinde yer almasına şaşırdım.

Bilgi
Zakkumgiller familyasında yer alan ve anayurdunun neresi olduğu bilinmeyen Vinca cinsi bitkilerden 4 türü ülkemizde yetişmektedir. Bunlardan Cezayir menekşesi (V. majör) konumuzu en çok ilgilendiren türdür. 30-40 cm. kadar boylanabilen, her zaman yeşil kalan, bol bol kök salan, yatarak uzayan gövdeli ve dik saplı, çokyıllık çalımsı bitkidir. Kalp biçimli ve ucu sivri koyu yeşil yapraklan karşılıklı dizilmiş durumdadır. Birbirine yapışmış durumda 5 çanak yaprağı ve yalnızca dipleri bitişerek boru biçimini almış hafifçe yere doğru bakan açık mavi-morumsu ya da seyrek olarak beyaz renkli 5 taçyaprağı bulunan çiçekleri, mayıstan başlayıp yaz boyunca açar. Tohumlarını taşıyan meyvesi kapsül biçimindedir. Bitki, yerde yatarak uzayan dallarının köklenmesiyle ya da döktüğü tohumlarıyla çoğalır. Ancak çok ağır gelişen bir bitki olduğundan, şaşırtmaca yapılarak, yani yeri değiştirilerek gelişmesi hızlandırılır. Kirli havaya dayandığı ve bulunduğu yere iyice yayılarak toprağı iyi örttüğü için bahçelerde sevilerek yetiştirilir. Topraküstü kesimleri kanser tedavisinde kullanılan ilaçların bileşiminde yer alan alkaloitleri içeren Cezayir menekşesinde, vinkarnin, izovinkamin, vinkamirin vb. alkoloitler ile tanen, organik asitler, karbonhidrat ve glikozitler bulunur. Bitkinin yaşken acı olan topraküstü kesimleri, kuruyunca hafif ekşi tat kazanır.

Tıbbi Etkileri ve Kullanımı
Cezayir menekşesinin tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöyle
özetlenebilir:
  • Doku ve damar büzücüdür. Peklik verici olarak diyare ve dizanterinin tedavisinde kullanılır.
  • Kanamaları ve sıvı kaybını önler: Diyare ve kolitte sıvı ve kan kayıplarını durdurur.
  • Kadınların aybaşı döneminde aşırı kan gelişini engeller.
  • Burun ve dişeti kanamalarına, ağız ülserleri ve boğaz ağrılarına karşı yararlı etkileri vardır.
  • Bedeni güçlendirici bir toniktir.
  • İdrar söktürücüdür.
  • İştah açıcıdır.
  • Şeker hastalığının tedavisine yardımcı olur.
  • Beyin damarı hastalıklarında olumlu etkileri vardır. Zekâ açıcı ve beyin etkinliğini artırıcı olarak alınır.
  • Tansiyonu düşürür.
Bütün bu etkileri sağlamak üzere, Cezayir menekşesinin topraküstü kesimleri
ilkbaharda bitki çiçeklenmeden önce kesilip toplanarak gölge yerde kurutulur.
1-2 tatlı kaşığı kurumuş bitki karışımının üzerine l bardak kaynar su dökülüp
10-15 dakika süreyle demlendirilerek bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan
günde üç kez birer bardak içilir.
  • Ayrıca Cezayir menekşesi etkili bir yara iyileştiricidir.
Bunun için aynı infüzyon yaralara dıştan uygulanır.