28 Ocak 2009

Zakkum - Nerium Oleander

ağaççık

Bitkilerin uğursuzluğu düşüncesi genelde tüylerimi ürpertse de nedense zakkumu uzaktan sevmenin daha iyi olacağı düşüncesinden hiç kurtulamadım. Batıl inançlara da bazen saygı duymak gerekir. Nitekim sonradan bu bitkinin olağanüstü zehirli olduğunu öğrendim. Zakkumdan zehirlenip ölen bir hayvanın etinin bile zararlı olduğu söyleniyor. Hatta koklamak bile başağrısı, mide bulantısı yapabiliyormuş. Zakkum dallarından şiş yapıp ateşte et pişirenlerin vay haline... Zehir zıkkım deyimini bile zakkuma dayandıran var.
Gene de öyle güzeller ki sonunda dayanamayıp evin dış demirleri boyunca diktik, böylece hem bahçe içinde değiller hem de güzelliklerinden mahrum kalmıyoruz. Bir de saksıda bonsai adayı olarak büyüyenler var ama onlar da alacalı yapraklı olduklarından uğursuzluk kapsamından dışarı çıkarıldılar. Çoğaltması da çok kolay. Taze tepe sürgünü koparıp toprağa dikmek yetiyor. Sonbahar sonunda oluşan tohumlardan yetiştirmeyi ise hiç denemedim.
Zakkumların kendi kendilerine yetiştiklerini (yani doğada kendiliklerinden var olduklarını... Nedense onları hep insan üretmesi sanırdım) bilmezdim, oysa sulak topraklarda, özellikle dere boylarında gerçekten kendi kendilerine büyüyorlar. Yazın susuzluktan pek etkilenmiyorlar, en azından ölmüyorlar ama büyümüyorlar da. Ama sulanmaktan da hiç şikayetçi değiller (dere kenarlarında boy gösterdikleri hatırlansın). Özellikle çiçek açana kadar bol su onlara iyi geliyor. Pembe, beyaz, kırmızı, sarı, katmerli ve yalınkat çiçekleri gerçekten batıl inançları yerle bir edecek kadar güzel.
Tek başına, hiçbir akrabası olmadan yaşayan zavallı bir bitki mi yoksa bu derken aynı ailede, yani Apocynaceae'de (Türkçesine zakkumgiller denilmiş) bir de Cezayir menekşelerinin (Vinca major ve minor) bulunduğunu tespit etmekle onlar adına rahatladım. Sonra bir akraba daha buldum: Apocynum cannabinum, diğer bir deyişle marihuana.




Genel Özellikleri: Uzun şeritsi mızrak biçimindeki yaprakları sürgünlere üçlü çevrel veya karşılıklı, bazen de dörtlü dizilidir. Yaprakları boz yeşil renkli, tam kenarlı, deri gibi de kalındır. Orta damar belirgin olarak çıkıntılıdır. Çiçek kurulları terminal durumludur. Kırmızı, beyaz, pembe ve nadiren sarı renklerde düz, yarı katmerli veya katmerli dayanıklı çiçekleri, Haziran-Ekim aylarında açar. Doğal yetişen bireylerin çiçekleri 3cm çapında ve pembe gül rengindedir
İklim ve Toprak İstekleri: Güneşli, sıcak, kurak veya drenajı iyi olmak şartıyla rutubetli yerlerde de kaplı fidan kullanılarak başarıyla yetiştirilebilir. Serin yerlerde çiçek verimi düşer, soğuk etkileri ve don zararları gözlenir. Hızlı büyümesi, rüzgara, tuz serpintilerine ve hava kirliliğine dayanması sahil ve tatil kentlerinde ona geniş bir kullanım alanı sağlar.
Budama Durumu: Sürgün uçlarını kesmekle çiçek verimi arttırılabilir.
http://www.bahcesel.com/forumsel/sus-calilari/6591-nerium-oleander-zakkum-oleaceae/

16 Ocak 2009

Japon Gülü

çalı, ağaçcık

Bizim Japon gülü diye adlandırdığımız, oysa resmi Latince adı Çin gülü (Hibiscus rosa sinensis) olan bitkiye bugüne kadar burada neden yer vermemiş olduğuma doğrusu hiç anlam veremedim. Oysa bu bitkinin hayamızda yeri vardır. İlk kez Mersin'de sokakta karşılaştık. Heyecanla İstanbul'a, apartman katında bir saksıya diktik. Tek bir gonca verdi. Sabırla ha açtı ha açacak diye bekledik. Sonunda bir sabah açtı ve akşama kalmadan soldu gitti. Sonra işin aslını öğrendik. Japon güllerinin çiçeklerinin ömrü ortalama bir günmüş. Güneşle birlikte açar, güneşle birlikte veda ederlermiş. Ancak kendi doğal ortamlarında çiçeklenme mevsiminde bitki her gün yeni çiçekler üretme becerisine sahip olduğundan bizler hiç çiçeksiz kalmazmışız.
Bahçemiz ne yazık ki pek çok Japon gülü fidelerinin kışı atlatamamasına tanık oldu. Çünkü yerlerine alışmada Japon gülleri pek nazlı. Bir de son bilmem kaç yılın en soğuk kışıyla boğuşmak zorunda kalınca hepten çabuk pes ettiler. Tüm felaketlerden, ayrıca acemiliklerimden sağ çıkanlar 5 yılın sonunda saksılarda ya da ekildikleri yerlerde kırmızı, beyaz, sarı çiçekleriyle artık bizi mest ediyorlar. Yalınkatları katmerlilere göre daha dayanıklı, hem çiçek açmada da daha şevkliler.
Malvales
düzeninden Malvaceae (ebegümecigiller olabilir mi) ailesine mensuplar.
İnternette şöyle bir baktım da bu Japon ya da Çin gülü, hadi kolaylık olsun diye Hibiscus deyip kestirip atalım, renkleriyle olsa gerek, hayli geniş bir taraftar kitlesine sahip. Tıpkı güller ya da orkideler gibi kulüpleri, dernekleri var. İlginç olan, Hibiscus'ların başlı başına bir bitki olmamaları, yani hibrid olmaları. Bu yüzden anavatanları hakkında hiç bilgi yok. Bahçedeki hatmi ağacı (Hibiscus syriacus) ile de yakın akrabalar. Anlaşılan Hibiscus türüne daha yakından bakmak gerekecek.
Bu arada: Saksıda yetişen Japon gülü (özellikle Bonsai yapmaya çalıştıklarım) su konusunda hiç de kanaatkar değil, biraz susuz kalsalar yaprak sarkıtma eğilimindeler. Öte yandan fazla su da hemen kökte çürümeye neden oluyor. Bunu, en güzel çiçeklerimi kaybettikten sonra öğrendim. Yazın kızgın öğle sıcağında güneş altında kalmaktan pek hoşlandıkları da söylenemez. Sabah ya da akşam üstü güneşi ya da tüm gün aydınlık bir gölge, neden bilmem, tropikal olduğu ileri sürülen bitkiler en çok bundan hoşlanıyor.