30 Ocak 2007

Nar

Ağaç


Nar hakkında nedense bir türlü yazamadım. Çiçeklerinin güzelliği mi? Renklerinin kendilerine özgülüğü mü? Yoksa ezelden beri var olması ve bizim ve Hristiyanlık tarihinde yer alması mı? Çekirdeklerini yiyen kuşlar sayesinde geniş bir çevreye yayılmasını bilen nar pazardan aldım bir tane eve geldim bin tane bilmecesinden de anlaşılacağı gibi aslında hep bereket simgesi olmuştur. Bizim buralarda özellikle yılbaşları hala kapı eşiğinde nar kırılır. Yeni evlilerde kadın nara basar. Hep ayını amaç, bol çocuk ve bol para.

Nar Doğu Akdeniz ve Anadolu kökenli. Araplar sayesinde İspanya'ya, Granada (yani nar) kentine kadar gidip sancağına yerleşiyor.


Bei den Griechen hieß es, die Göttin Aphrodite selbst habe ihn auf Zypern gepflanzt, er war auch Attribut der Hera. Odysseus fand ihn beim König der Phäaken vor. Die Fruchtbarkeit ist mit dem Tod verbunden, wie die Eigenschaft zahlloser Muttergöttinnen als Herrin der Unterwelt oder Kriegsgöttin zeigt. So konnte die Persephone, Tochter der Erdgöttin Demeter, die Unterwelt nur mehr zeitweise verlassen, nachdem sie dort drei (oder sieben, OVID, Metamorphosen V., 533ff.) Kerne des Granatapfels gegessen hatte, ein Hinweis auf die Abläufe von Werden und Vergehen.
Eine andere Geschichte vom Ursprung des Granatapfels aus dem Kreis der orientalischen Gottheiten Dionysos und Kybele ist die von Agdistis, einem zweigeschlechtlichen Wesen.
Dionysos kastrierte Agdistis, als der gerade (weintrunken) schlief. Aus dem Blut wuchs der Granatapfel und dessen Frucht machte die Nana mit dem Attis schwanger.
In Griechenland ist es bei Hochzeiten Sitte, das Brautpaar mit getrockneten Granatäpfeln zu bewerfen. Platzt die Frucht auf und fallen die Samen heraus, so soll dieses auf reichen Kindersegen deuten.
Die Römer lernten den Granatapfel durch die Punier kennen, woher der botanische Gattungsname rührt. Plinius nahm an, diese Pflanze stamme aus Kathargo, und nannte sie Malum punicum, „Punischer Apfel” (Punier = Katharger).
Die Parsen, Anhänger des iranischen Religionsstifters Zarathustra, fertigen aus den Zweigen des Granatapfelbaums heilige Besen. Auch bei Geburt und Tod hat die Frucht ihre Bedeutung. Dem Neugeborenen wird ein Faden gegeben, der sie Zeit ihres Lebens begleitet und bei der Übergabe dessen werden Kerne des Granatapfels geworfen. Beschließt der Parse sein Leben, träufelt man dem Sterbenden Granatapfelsaft in den Mund (GANDHI, 125)
Die iranische Aredivi Sura Anahita, Göttin von Wasser und Fruchtbarkeit, wird mit einer Granatapfelblüte vor ihren Brüsten dargestellt.
Ab dem christlichen Mittelalter wurde der Granatapfel zum Symbol der Maria und als Reichsapfel zum Symbol der Herrschertugend. Albrecht Dürer stellt Kaiser Maximilian I. mit einem angeschnittenem Granatapfel in der linken Hand dar. Hierin ist ein Bezug zur germanischen Vorstellungswelt erkennbar, in der nur ein fruchtbarer König seinem Lande Segen bringt (Königsheil).
Die Bibel berichtet, wie dem alterndem König David die junge Schönheit Abischag zugeführt wird, um dessen Lenden zu erhitzen (1. Könige 1-4.). Der Versuch schlägt fehl und wenig später verliert David den Thron.
Der Granatapfel gilt als Aphrodisiakum und ist daher Bestandteil vieler Liebestränke.
Der Stein Granat verdankt seiner Ähnlichkeit mit der Blüte des Granatapfels seinen Namen.


Nar suyu girmeyen eve doktor girer

Kalbi koruyan, damar tıkanıklığını önleyen nar, kansere karşı da etkili
AYŞEGÜL AYDOĞAN

Florida'da, 6-9 Mart tarihleri arasında yapılan Amerikan Kardiyoloji Koleji toplantısına katılan, Columbia Üniversitesi New York Presbyterian Hastanesi kardiyologlarından Doç. Dr. Özgen Doğan, yapılan son araştırmaların, nar suyunun damar tıkanıklığını önleyici özelliğini ortaya çıkardığını belirtti.
Nar suyunu tablet haline getirme çalışmalarının gündemde olduğunu vurgulayan Doğan, şu bilgileri verdi: "Hayvan deneylerinde, nar suyuyla beslenme sonrasında damar plakları ve tıkanıklıkları yüzde 44 geriledi. İnsanlar üzerinde yapılan bir araştırma ise 2 hafta boyunca günde 50 ml nar suyunun, tansiyonu artıran enzimi yüzde 36 düşürdüğünü gösterdi. Bu sayede tansiyon yüzde 5 düşürüldü."

10 bardak yeşil çay yerine geçiyor

Narda, kansere karşı koruyucu antioksidanlar bulunuyor. Nar suyundaki antioksidan miktarı, kırmızı şarap, yeşil çay, kızılcık ve portakal suyuna göre 3 kat daha fazla.
1 bardak nar suyu, 2 kadeh kırmızı şarap, 10 bardak yeşil çay ve 4 bardak kızılcık suyu ile aynı seviyede antioksidan madde içeriyor. Narda ayrıca C vitamini, demir ve potasyum var.

NAR

Nargiller familyasından; Akdeniz bölgesinden Japonya'ya kadar yabani olarak yetişen canlı kırmızı çiçekli, dört köşe dallı, hafifçe dikenli bir ağaççıktır. Yaprak kenarı ve sapı kırmızımtraktır. Çiçekleri parlak kırmızıdır. Meyvesi portakal büyüklüğünde, esmer kırmızı renkli, çok tohumludur. Yenen kısmı, tohumlarının etli ve bol usareli kısmıdır. Ağacın gövde, kök ve dal kabukları; nişasta, mannit, reçineli maddeler, asitler, tanen, punicin ve olkoloidler taşır. Nar kabuğundan yapılan ilaçlar tenya düşürmek için kullanılır.
Nar, şifalı bitkiler literatüründe yer alır. Genellikle besleyici ve tedavi edici ilaç ve panzehir olarak ağız yoluyla çeşitli karışımlarla birlikte yenilir ve içilir, haricen de merhem olarak kullanır. Onun sadece meyvesi değil, çiçeği, çekirdekleri, suyu ve kabukları da çeşitli karışımlar halinde tıbbi olarak kullanılır. Narın vücudu ve kalbi kuvvetlendirme, ishali kesme, şerit düşürme, burun poliplerine faydalı olma gibi yararları bulunmaktadır. Ancak içerdiği bazı kimyevi maddeler yüzünden mide ve bağırsak hastalığı olanların, küçük çocukların ve hamilelerin fazla kullanmamaları tavsiye edilir.
Tatlı nar midede çabuk çözüldüğü için hazmı kolaydır. Ancak zaman zaman midede şişkinlik ve gaz meydana getirdiği için ateşli hastalığı olanlara iyi gelmeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca tatlı nar mideyi kuvvetlendirir, boğaza ve akciğerlere faydalıdır, öksürüğe iyi gelir. Ekşi nar ise mide yanmalarına karşı faydalıdır, diğer narlardan daha fazla idrar söktürür, ishali ve kusmayı keser, karaciğer hararetini söndürür, kabızlığı giderir, kalp ve mide ağzındaki ağrılara iyi gelir.
Suyu zarıyla birlikte çıkarılıp bal ile merhem kıvamına gelinceye kadar pişirilip diş etlerine sürüldüğünde diş eti tahrişine iyi gelir. Dolama / tırnak iltihabı ve cerahatli yaraların tedavisinde nar çekirdeğinin balla birlikte karıştırılarak merhem halinde tatbik edilmesi tavsiye edilir. Nar çiçeği de yaralar için kullanılır. 29 Eylül 2006 / Cuma

*********
Kutsal kitaplarda adı sıkça anılan ve sonbahar mevsiminde sevilerek yenilen nar meyvesini veren Nar ağacı, Nargiller'in örnek bitkisidir. Çeşitli kaynaklarda narın anayurdunun, Anadolu'yu da içermek üzere Batı Asya'nın çeşitli ülkeleri olduğu belirtilmektedir.
Çekirdeklerinin kuşların dışkısıyla taşınmasıyla günümüzde pek çok ülkede, ülkemizde ise başta Ege ve Akdeniz bölgeleri olmak üzere iklimi uygun birçok yörede nar ağacı yetiştirilmektedir. Ekonomik ömrü 30-50 yıl olan ve 4-5 m'ye kadar boylanabilen nar ağacının, 100 yıl kadar yaşayabilen güçlü bir kök sistemi vardır.
Bitkinin ince, eğri ve toprak düzeyinden başlayarak birçok sürgün vererek dallanan gövdesi, âdeta bir çalı görünümünde olur. Üst yüzeyi yeşil ya da koyu yeşil renkli yaprakları ince, uzun ve mızrak biçimli olarak dallarda karşılıklı dizilidir. Nisan-mayıs aylarında açmaya başlayan özel nar kırmızısı ve ender olarak sarı ve beyaz renkli çiçekleri, sürgünlerin uçlarında 1-5 adet olarak bulunur. 50-70 gün kadar çiçekli kalan ve bir süs bitkisi gibi güzel olan nar ağacının meyvesinin gelişme dönemi 120-160 gündür.
Sonbaharda olgunlaşan nar, üstten basık küre biçiminde ve iri portakal büyüklüğünde olup 1-5 mm. kalınlığında sarı, yeşil-sarı ya da kırmızı renkli derimsi yapılı bir kabukla kaplıdır. Bu kabuğun altında, her meyvede ortalama 1.000 adet olan ve yenilen nar taneleri bulunur.
Taneler, kabuğun içe doğru uzantısıyla oluşan odacıklarda yer alır. içlerinde, meyvenin tohumu olan çekirdekleri vardır. Olgunlaşan narlar tatlı, mayhoş ya da ekşi tatta olup tazeyken yenilir ya da sıkılıp suyu çıkarılarak, meyve suyu, şurubu ve şerbeti yapılarak tüketilir.

BESİN DEĞERLERİ

100 gr. taze narın içerdiği önemli besin değerleri şunlardır: 63 kalori; 0,5 gr. protein; 16 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,3 gr. yağ; çekirdekleriyle birlikte yenilirse yüksek oranda lif; 8 mgr. fosfor; 3 mgr. kalsiyum; 0,3 mgr. demir; 3 mgr. sodyum; 259 mgr. potasyum; eser miktarda A vitamini; 0,03 mgr. B1 vitamini; 0,03 mgr. B2 vitamini; 0.3 mgr. B3 vitamini ve 4 mgr. C vitamini.

SAĞLIĞIMIZA YARARLARI

Yukarıdaki değerlerin incelenmesinden görüleceği gibi nar, özellikle potasyum ve karbonhidrat yönünden değerli bir besindir. Bunun yanı sıra narın, sağlığımıza yararlı şu etkileri de vardır:

o Nar meyvesinin kabuklan, doku büzücü etkisiyle peklik vericidir: Bunun için nar kabukları iyice kıyılıp bunlardan 2-3 tatlı kaşığı alınarak üzerine bir bardak kaynar su dökülür. 10-15 dakika kadar demlendirilerek bir infüzyon elde edilir. Bu infüzyondan günde iki kez, sabah ve akşamları birer bardak içilir.

o Yukarıda tanımı verilen infüzyonun aynı dozda içilmesi, bedende tenya düşürücü etki de yapar.

o Nar kabuklan, aynı etkilen nedeniyle şiddetli diyare ve dizanteriye karşı da kullanılır: Bu etkiyi sağlamak için narın taze ya da güneşsiz, havadar bir yerde kurutulmuş kabuklarından 2-3 tatlı kaşığı alınıp bir bardak suyun içinde kaynama noktasına kadar ısıtılır. Daha sonra kısık ateşte ısıtma 10-15 dakika daha sürdürülüp bir dekoksiyon elde edilir. Bu dekoksiyondan günde iki kez, sabah ve akşamları birer bardak içilir.

o Kurutulmuş ve öğütülmüş nar kabukları, yine aynı etkisi nedeniyle yaralara serpilerek kanı kesici olarak kullanılır.

o Olgun nar tanesinin sıkılıp suyunun içilmesi ya da nar taneciklerinin bolca yenilmesi idrar söktürücü, sindirimi kolaylaştırıcı ve tonik (bedeni güçlendirici) etkiler yapar.

AĞACININ ÜRETİLMESİ
Nar ağaçları tohumuyla, obur dallarından alınan çelikleriyle, daldırılmasıyla, dip sürgünleriyle ya da aşılanma yoluyla çoğaltılır. Bizim için en doğrusu, inanılır profesyonel üreticiden türü belli ve sağlıklı fidanları alıp bahçemize dikmek olacaktır.

AĞACININ YETİŞTİRİLMESİ

İklim isteği: Nar ağacı için, uzun süren sıcak ve kurak yaz mevsimi ile ılık ve yağışlı kış mevsimi geçiren bölgeler uygundur. -10 dereceye kadar düşen sıcaklığa dayanabilen nar ağacı, -20 derece sıcaklıkta bütünüyle ölür. Yazın yağan yağmurlar, meyve kalitesinin bozulmasına neden olur, kurak geçen yazlar, iyi ürün alınmasını sağlar. Ancak, nar ağacı, kesenkes bol güneş gören yerleri yeğler.

Toprak isteği: Nar ağacı toprak yönünden seçici değildir. Silisli, çakıllı, kumlu, kireçli, killi ve hatta ağır killi, asitli ya da alkali topraklarda yetişebilen nar ağacı, tuzluluğa da orta derecede dayanıklıdır.

Sulama: Nar ağacı, yıllık ortalama 50 mm'lik yağışı yeterli bulmakla birlikte uzun süren kuraklık dönemlerine de dayanabilir. Ama, böyle durumlarda meyve veriminde ve kalitesinde çok düşme görülür. Genel olarak ağacın odun gözlerinin sürüm dönemi olan şubat-mart aylarından eylül-ekim aylarına kadar, ağacın toprağının nemli tutulmasına önem verilmelidir. Ancak meyvelerin olgunlaşmasından 10-15 gün kadar önce sulama kesilmezse kabuklarında çatlamalar görülür ve ürünün değeri düşer.

Gübreleme: Nar ağaçlarına, ilkbahar ve sonbaharda, bütün kök bölgesini kaplayacak ve toprakla karıştırılacak şekilde çok iyi yanmış çiftlik gübresi verilir. Ağaçların altına bakla ekilmesi ve ürün alındıktan sonra tüm bitkinin, kökleriyle birlikte toprağa gömülmesi de yeşil gübre ve azot desteği olarak ağaca yarar sağlar. Ayrıca nar ağaçlarının altına fosfor ve azotça zengin kompoze fenni gübreler de serpilir.

Budama: Tüm meyve ağaçlarına olduğu gibi nar ağaçlarına da şekil, ürün ve gençleştirme budaması olarak üç tür budama uygulanır. Bu işlerin, ağacı iyi tanıyan kişiler tarafından yapılmasında yarar vardır.

Hasat (Derim): Nar meyveleri, çeşidine özgü iriliğe ulaştığı, kabuğun zemin rengi yeşilden sarıya döndüğü ya da kırmızı narlar tam kırmızı rengini aldığı zaman ve meyve üzerindeki erkek organ ipçikleri kuruduğu dönemden başlayarak hasat edilir.
Hasat işlemi keskin bir bıçakla, meyvenin kabuğu çizilmeden ve örselenmeden, özellikle meyve yere düşürülmeden yapılır. Ağaçtaki meyvenin olgunlaşması farklı zamanda gerçekleşebileceğinden, hasat işlemi 2-3 seferde bitirilir. Olgunlaşmış narların kabuğu, ilk yağıştan sonra çatlar ve meyve pazarlama değerini yitirir. Bu nedenle yağışlardan önce hasat yapılıp bitirilmelidir. Meyveler makasla, üzerlerinde 1-2 mm. uzunlukta sapı bırakılacak şekilde kesilmeli, hasat yapılırken sapla birlikte kesinlikle meyvenin kabuğu sıyrılıp kabartılmamalıdır.

Hastalık ve zararlılarıyla mücadele: Nar ağaçlarına dadanan hastalık ve zararlılarla, tarımsal kurumlara başvurularak edinilen bilgi ve ilaçlarla düzenli ve eksiksiz mücadele yapılmalıdır. Hele ürün toplama zamanı tatlı narlara dadanan sıçanla mücadele hiç aksatılmamalıdır.
http://www.bilgilik.com/makale/saglik/besinler_ve_ozellikleri/nar_odev.html

20 Ocak 2007

Kadife Çiçeği _ Tagetes


Kadife çiçeği benim hastalıklarımdan biri. Mart sonu geldi mi fidelerini almaya başlarım, taa Mayıs sonuna kadar durmadan alır, her yere ekerim. Çiçekleri yaz geçip soğuklar başlayana kadar durmadan açar. Bahçeye sarı, turuncu, sarı-kırmızı renkleriyle ayrı bir neşe katmaları bir yana en doğal bitki ilacı olmaları da onları bahçenin vazgeçilmez unsurlarından biri kılıyor.
Kadife çiçekleri ne demek olduklarını bilmemekle beraber okuduklarıma göre oldukça önemli sayılan Nematod zararlısını yok ediyor, fareleri bulundukları yere yaklaştırmıyor, lahana kurtlarının gelişimini engelliyor, ayrıca virüslere ve beyaz sineklere karşı da oldukça etkili. Nematudlar kadife çiçeklerine nüfüz etti mi bu çiçek bitkisel enzimler ve hormonlar aracılığıyla ölümcül bir oksijen biçimi geliştiriyor. Bu, özellikle bazı kurtçukların da sonunu hazırlıyor.
Fasulye, salatalık, patates, lahana, havuç, nergis, maydanoz, pırasa ve domates sıraları arasına mutlaka kadife çiçeği sıraları yapılmalı. Güllerin yanına ekilen kadife çiçekleri güllerin daha iyi gelişmesini sağlıyor. Hastalıklı elma ağaçları ise altlarına ekilen kadife ç içekleri sayesinde yeniden sağlıklarına kavuşuyorlar. Bir tek biber fidelerine iyi gelmedikleri söyleniyor.
Yani benim kadife çiçeği hastalığım nedensiz değil. Yalnız benim düştüğüm hataya düşmeyip sebzeler arasına yalnızca fazla uzamayan fidelerden ekmek gerekiyor. Kadife çiçekleri öyle gelişiyor ki kendilerinden başka her türlü bitkiyi kolaylıkla gölgeleyebiliyor.
Sümüklü böcekler, salyangozlar kadife çiçeğini yemeğe bayıldıklarından, yemememeleri gereken bitkiye, örneğin çileklere ulaşmalarını engelleyecek harika bir bariyer de oluşturabiliyorlar.
Bazı kuşlar da kadife çiçeklerinin çiçeklerini yemeye bayılıyor. Bir kuşun 1-2 saat içinde 3m genişliğindeki bir sıranın çiçeklerinin hepsini yerlere saça döke yediğine bizzat tanık oldum.
Asteraceae ailesinden olan kadife çiçeklerinin anavatanı Meksika. Bir yerde bayraklarında yer alan çiçek olduğunu da okumuştum ama o yazıyı bir daha bulamıyorum, yani aklımda doğru mu kalmış, bilmiyorum. Ama Azteklerden bu yana kutsal sayılıyor. Kötü ruhlardan korunmak, onları kovalamak için birebir.
Çiçek bilimsel adını bir arıktan doğan Etrüsk yarı tanrısı Tages'den almış. Bitkinin tarla ürünleri için önem ini daha iyi ne kanıtlayabilir?

Tagetes patula, Wildform


.


14 Ocak 2007

Günebakan

Bahçe çiçeği
Her yıl hiç bıkmadan bahçenin çeşitli yerlerine ayçiçeği çekirdekleri eker, heyecanla onların büyümelerini beklerim. Bir de dik durabilseler... Kalın gövdelerine rağmen kafalarının büyüklüğü yerçekiminin gücüne karşı koyamaz, tüm gövde neredeyse toprağa paralel hale gelir. İplerle bağlamak da pek fayda sağlamaz. Gene de kuşlar ve arılar her ayçiçeğini sevgiyle yer bitirir. Benim derdim ekmek çünkü, yemek değil.


Ayçiçeği, Sonnenblume, Helianthus annus
Gündöndü
Günebakan
Şemşamer

Familyası: Bileşikgillerden, Korbblütengewaechse, Asteraceae


Ayçiçeği Halianthusgillerden olup bu gruba 70 bitki dahildir; bir yıllık gündoğdu olduğu gibi çok yıllık olanları da vardır. Eskiden Amarikalı Kızılderililer tarafından çeşitli rahatsızlıklara karşı kullanılmıştır. İspanyollar tarafından 1569 yılında Avrupa'ya getirilen bitki kısa zamanda Doğu Türkistan'a kadar oldukça geniş bir alana yayılmıştır.
Ayçiçeğinin taç yaprakları ateş düşürücü olarak ve gribe karşı kulanılmıştır. Ayçiçek tohumundan elde edilen yağ salata ve yemeklere katılır, ayrıca masaj yağı yapımında kullanılır. Bitkiye günebakan denmesinin sebebi, bitkinin kafasını güneşin yönüne doğru döndürmesidir. Helianthus sözcüğü, helios, yani güneş ve anthos, yani çiçek, yani güneşçiçeği anlamına gelir, annus kelimesi ise bir yıllık anlamına gelir.
Botanik: Bir yıllık bir bitki olan Ayçiçeği 1-3 metre boyunda dikine yükselen bir bitki olup nadiren çatallaşır. Yaprakları alttan üstte doğru yükseldikce büyür. Uzun bir sap üzerinde kalp veya üçgen şeklindeki yapraklar, koyu yeşil renkli kenarları kertiklidir ve ortada bir anadamar bulunur. Çiçekleri 10-40 cm genişliğinde tepsi şeklinde geniş bir kafa olup kenarların 1-3 sıra dizilmiş dil şeklinde 30-70 adet 5-10 cm uzunluğunda altın sarısı renkli ve ortada boru şeklinde çiçek yaprakları vardır. Burumsu çiçekler sarımsı esmer renkte ve de oldukça çoktur.
Yetiştirilmei: Ayçiçeğinin yetiştirilmesi oldukca kolay olup Nisanda ayçiçek tohumları (çekirdekleri) tarla veya bahçelere ekilir.
Hasat zamanı: Çiçekleri (taç yaprakları ) çiçek açmaya başladığı andan itibaren toplanır ve kurutulduktan sonra özel kaplarda muhafaza edilir. Ayçiçek çekirdeklerinin toplanması olğunlaşan kafalar Eylülden Ekime kadar toplanır döğülerek çekirdekleri çıkarılır ve kurutulur vede çekirdek kabuklarının soyulup tohumlarından yağ eldeetmek için fabrikalara gönderilir.
Araştırmalar: Ayçiçeğinin kökü ve yağı ile çeşitli araştırmalar yapılmıştır ve bu araştırmalardan bazıları:

1-) Çernobil'deki atom santralinde 1986 yılında meydana gelen kaza, Türkiye'den Almanya'ya kadar çok geniş bir alanda Uranyum zehirlenmesine sebep olmuştur. Bu zehirlenmenin ortaya çıkardığı radioaktif maddeleri, yan Stransiyum (Strantium) ve Sesyumu (Cassium) topraktan ve sudan arıtmak için Çernobil civarındaki göletlere Ayçiçeği ekilmiştir. Yapılan bu araştırmalarda daha önce 200 mikrogram/litre radioaktif madde içeren sularda bu oran 20 mikrogram/litre’ye düşmüştür. Böylece Ayçiçeği kökünün radioaktif maddeyi topladığı ve çevreyi arıttığı tesbitedilmiştir. (ZP.2.98.66 ve NH.4.97.198)
2-) Yağ tedavisi: Dr. F. Krah Ayçiçek yağından 2 kahve kaşığını ağza alarak 10 dakika gargarası yapılır ve buna günde 3-5 defa 4-6 hafta süreyle devam edilirse birçok hastalığa karşı iyi geleceği iddia etmiştir. Fakat bu iddiaların herhangi bir üniversite kliniğinde tedavi denemesi yapılmamıştır. Ben denediğimde yağın renginin değiştiğini gördüm. (NH.8.96.488)
Geniş bilgi için www.alternatif-tip.net'a bak


Güneş Tanrısı Helios Efsanesi

Antik Yunan'da her doğa olayı, hatta güneş ve ay da tanrılaştırılmıştı. Güneş tanrısının adı Helios'tu. Helios da, tıpkı diğer tanrılar gibi zaman zaman gök katından yeryüzüne iner, sevgili çiçeklerini yoklarmış. Bu yolculuklarından birinde güzel bir çoban kızına rastlamış. Kız, kırların ortasında bir taşa oturmuş , kendine çiçeklerden bir taç örüyormuş. Helios bir süre kendini göstermeden kızın hünerli ellerini seyredalmış. Kıza gelince, elindeki tacı bitirip tam kafasına yerleştirecekmiş ki yakışıklı bir delikanlı kılığına girmiş güneş tanrısının farkına varmış. O an birbirlerinden hoşlanmışlar. Birbirlerini görmeden gün geçirmez olmuşlar.
Bu buluşmalar gözü güneş tanrısında olan bulutlar tanrıçasının hiç hoşuna gitmiyormuş. Birkaç kez Helios'tan bu buluşmalara son vermesini rica etmiş ama faydasız. Bakmış iş çığrından çıkacak, etekleriyle dünyayı gözlerden gizlemiş, bulutlar yüzünden Helios dünya yüzüne inemez olmuş. Kısa zamanda çoban kızı da unutmuş gitmiş.
Çoban kıza gelince, günler günleri, aylar yılları kovalamış, kız o delikanlıyı bir türlü unutamamış.
Günlerden bir gün gene taşa oturmuş, gökyüzüne bakarken bulut tanrıçası yanında belirmiş. Tanrıça çok öfkeliymiş. 'Seni aptal ölümlü yaratık, sen kim oluyorsun da özlemle güneşe bakıp duruyorsun. Sen ona layık değilsin. O da zaten seni çoktan unuttu gitti' demiş. Bunu duyan kızın dünyası başına yıkılmış, üzüntüden kalbi çat demiş çatlamış. Ama ölürken bile gözlerini gökyüzünden alamamış. Tanrıların babası Zeus çoban kızın bu derin aşkından çok etkilenmiş. Bu yüzden kızı tıpkı güneşe benzeyen bir çiçeğe dönüştürmüş.
Çiçek bugün bile bakışlarını hiç güneşten ayıramaz. Kafasıyla onun hareketini izler durur.

13 Ocak 2007

Yıldız Çiçeği _ Dalya



Yıldız çiçeği adı altında eve saksı içinde aldığım bir adet bitkiyi ne olacak bakalım diyerek toprağa ektim ve ertesi sene karşıma çıkan bir öbek yıldız çiçeği beni bu türün adeta hastası yaptı. Her renkten, her boydan toplamaya çalışıyorum. Bol su dışında hiçbir özel isteği yok, bir de güneş tabii.



Anavatanı Güney Amerika olan yıldız çiçeğinin yumruları 1814'de Avrupa'ya ilk gönderildiği zaman sebze olarak yenmişti. Ekilen yumrular gelişip muhteşem çiçekler açtığında ise işin rengi birden değişti. Üstelik bu bitki aşılanmaya ve Anavatanı Güney Amerika olan yıldız çiçeğinin yumruları 1814'de Avrupa'ya ilk gönderildiği melezlemeye çok elverişliydi. Çeşitleri birden arttı. Yıldız çiçeği için Avrupa'da meşhur "lale çılgınlığı"nı andıran bir dönem yaşandı. Nadir soğanlar ağırlığınca altına satıldı.
Zamanımızda yıldız çiçeği binlerce çeşidiyle hala popülaritesini koruyor. Boyutu düğme iriliğinden servis tabağı
büyüklüğüne kadar değişen çiçek çeşitlerinin neredeyse her rengi var. Çiçek biçimleri de farklı. Pompon, kaktüs, dekoratif ve yalınkat bunlardan bazılarına verilen isimler. Ayrıca ebruli, benekli ve kırçıllı olanları da mevcut.
Bitkisinin yüksekliği cinsine göre bir karıştan iki metreye kadar değişir
. Kısa boylular saksı veya çiçekliklere yahut bahçede çiçek öbeklerinin ön kısımlarına ekilir. Orta boylu olanları büyük saksılarda yetiştirilebilir. Ancak uzun boylu ve iri çiçekli yıldızlar yalnızca bahçeye dikilmelidir.
Yıldızlar bol güneş, iyi gübrelenmiş toprak ve bol su isterler. Yumruları dikmeden altı hafta evvel yeri iyi yanmış gübreyle beraber bir bel derinliğinde kazılır. Mayıs içinde kürekle 15 cm derinliğinde bir çukur açılır. Açılan çukura 3-4 yumru dikkatlice yerleştirilir. İyi toprakla üzeri örtülür.Yumrular 7-8 cm derinlikte olmalıdır. Toprak parmaklarla bastırılıp sıkıştırılır. Filizler görününceye kadar fazla su istemez.
Boylu yıldızlar destek ister. Destek çubuğu çukur açıldığında, yumruları
yerleştirmeden önce toprağa sağlamca çakılır. Daha sonra yumrular yerleştirilir. Kısa boylular için gerekmez.
Yıldız çelikle de yetiştirilebilir. Baharda yumrular sürünce sürgünlerden 15 cm'lik çelik keskin bir makasla alınır. İyi toprakla dolu bir saksıya ekilir.Hafif gölgede ara sıra sulanarak köklendirilir. Daha
sonra toprağıyla beraber gerçek yerine dikilir.
Eskiden yaz so
nuna doğru çiçeklenen yıldızların şimdiki çeşitleri Hazirandan başlayarak Kasım sonlarına kadar sürekli açıyor. Devamlı ve kaliteli çiçek almak için bitkiler her 15 günde bir gübre şerbeti veya suda eriyen çiçek gübresiyle beslenmelidir.
Sonbaharda bitkinin sapları kararınca yumrular çatal bel yardımıyla dikkatlice topraktan çıkarılır. Cinsine göre etiketlenir. Bir hafta kadar kuruması beklenir Daha sonra serin ve kuru bir yerde bahara kadar muhafaza edilir.

12 Ocak 2007

Jakobinia-Justicia carnea

Acelica, Adhatoda, Amphiscopia, Anisostachya, Aulojusticia, Averia, Beloperone, Calliaspidia, Calymmostachya, Chaetothylopsis, Chiloglossa, Cyphisia, Cyrtanthera, Cyrtantherella, Dianthera, Dimanisa, Drejerella, Duvernoia, Emularia, Ethesia, Glosarithys, Harnieria, Heinzelia, Hemichoriste, Heteraspidia, Ixtlania, Jacobinia, Kuestera, Libonia, Lophothecium, Lustrinia, Nicoteba, Orthotactus, Parajusticia, Petalanthera, Plagiacanthus, Plegmatolemma, Porphyrocoma, Psacadocalymma, Rhacodiscus, Rhiphidosperma, Rhyticalymma, Rodatia, Rostellaria, Rostellularia, Saglorithys, Salviacanthus, Sarotheca, Sericographis, Simonisia, Solenochasma, Stethoma, Tabascina, Thalestris, Thamnojusticia, Tyloglossa...


Bu kadar çok ve farklı isme sahib başka bir bitkiye rastlamak kolay olmasa gerek.

Justicia ismini, 18. yüzyılda yaşamış İskoç bahçıvan James Justice'den almış. Tropikal ve subtropikal iklim kuşağında yetişen ve yaklaşık 300 tür ot, çalı ve çok yıllık bitkiyi kapsayan bu bitkinin isimlerine İngilizcelerini eklemek gerekirse:
Brazilian plume, flamingo flower, Jacobinia, pine-bur begonia, pink jacobinia, pink tongues, king's crown, cardinal's guard.

Bahçelerin özellikle gölgeli bölgelerini renklendirmek için birebir. Su istiyor. Ama bir kere yerine alıştı mı rahatça unutulabilir. Ancak çok sıcak günlerde ihmali abartmamak gerekiyor. Üretmesi dallarından alınan çeliklerle ve çok kolay.

10 Ocak 2007

Ada Mercanı



RUSSELIA EQUISETIFORMIS gibi zor ve uzun bir Latince isme sahip bu bitki bahçenin vazgeçilmez süslerinden. Hele çiçeklerinin kırmızı kırmızı açtığı yaz aylarında.

Verandanın üstündeki kalın naylon tentenin gerilip bağlandığı çift kavisli demir iskeletinin, üst uzun demirine yan yana asılmış çiçekli saksı sepetleri...
İlk saksıda bir garip çiçek...
İnce uzun bir kurşunkalem kalınlığında yeşil bir gövde ve o gövdeden fışkırıp
aşağı doğru sallanmış, ipincecik tel tel yeşil saçlar... Öylesine ipincecik ve öylesine yemyeşil ki o tel tel saçlar...
Ve yemyeşil tel tel saçlarda, yarım kibrit çöpü uzunluğunda ve
kalınlığında, yüzlerce kıpkırmızı miniminicik boru biçiminde sarkık çiçek...
Aşağı doğru tel tel yeşil saçlar ve üstlerinden sarkan yüzlerce yarım kibrit çöpü uzunluğunda kıpkırmızı miniminicik borular...
Hiç böyle bir çiçek görmemiştim hayatımda... Adı botanik dünyasında "russelia" imiş, Türkçede "çeşme
çiçeği"... (Çetin Altan)
90-120 cm boyunda, kuraklığa dayanıklı, çalı formunda bir bitkidir Yeşil ve ince yaprakları, parlak kırmızı çok küçük çiçekleri vardır. Bunlar, gevşek, uzun ve sarkık püsküller halindedir. Çiçeklenme mevsimi yaz sonlarıdır Anavatanı Meksika'dır. Balçık esaslı kompost toprak, gerektiğinde sulanmak ister Sıcak güneşte gölgelenmek ister. Çelik veya ayırma metoduyla üretilir. Balkon ve teraslarda, asma sepetlerde veya don tehlikesi olmayan yerlerde bordur ve çiçek tarlalarında kullanılır.


Hakkında bulabildiklerim bunlar. Bizim buraların donlarından etkilenmiyor mu yoksa ben korunaklı bir yerde mi tutuyorum bilmiyorum ama benim üç saksım da şu güne değin soğuktan ve dondan etkilenmeden sokakta , yani bahçede gelişip duruyor, dahası bugün (11 Ocak) baktım, uçları kırmızı toplara hazırlanıyor. Yazları bence çok su istiyor. Ama belki de bu yüzden, yani fazla suladığım için az çiçek veriyor. Akrabaları arasında
Zeytin, Ligustrum, Yasemin, Leylak, Verbena, Çalı Minesi (Lantana camara), Melissa (gündüz kokan - Aloysia triphylla _ Lemon verbene); ayrıca
  • Oregon
  • Biberiye
  • Nane
  • Fesleğen
  • Lavanta
  • Ada çayı (bende iki türü var: mor yapraklı ve alaca yapraklı)
  • Kekik
var. Diğer akrabaları arasında Paulownia, Küçük acem borusu (kırmızı), Acem borusu (Campsis), Küçük acem borusu (portakal rengi) varsa da Aslan Ağzı (Antirrhinaceae) kesinlikle Ada Mercanının kankardeşi sayılmalı. Özetle tüm sıraladıklarım Lamiales üst düzenine mensup. Bir tek Aslan Ağzı tıpkı Ada Mercanı gibi Plantaginaceae' lerden.




Bu resimde pek belli olmasa da ada mercanının sarı çiçeklisi de var.