03 Aralık 2008

Kapari _ Capparis spinosa L

çalı

Bahçemde kendiliğinden ortaya çıkmış bir kapari çalısı var. İnşa çalışmalarına, üstüne basılmasına, işe yaramaz şey diye hababam kesilmesine karşın inatla yaşamını sürdürüyor. Bahçeyi devraldıktan sonra biraz özen göstereyim dediysem de o köşeyle ilgim pek fazla olmadığından kapari çalısı gene kendi kaderine terk edildi. Ve hala yaşıyor. Söküp benim çalışma alanıma yakın bir yere almak istedim, onu da reddetti. Kökleri o kadar derine inermiş ki ben üsten çekiştirdikçe eminim, Çin'de birileri bağırmıştır.
Brassicales düzeninden Capparaceae ailesine mensup olan kapari (Capparis spinosa L.) minik bir şişe içinde alınıp bazı et yemeklerinde kullanılsa da genelde evimizin buzdolabında süs olarak duran bir şeydi. Hakkını yemişiz.
Kedi tırnağı, hint hıyarı, it hıyarı, it kavunu, karga kavunu, yılan kabağı, menginik, gevil, yumuk, bugo, bubu, kepekçiçek, beri kemeri, şeballah, devedikeni, keper, kepere, gebre, gebere, geber otu, gavur bostanı
Bütün bunlar halk arasında bu bitkiye verilen ad.
Bitki benim hoşuma gidiyor, çünkü talepsiz. Çok güzel çiçek açıyor. Tıpkı enginar gibi kaparinin de aslında goncasının kullanıldığını öğrenmiş olmak da ayrıca beni mutlu ediyor. Hem ayrıca o çok derin kökleri de boşuna değilmiş. Toprak erozyonunu önlüyormuş. Diğer bir sürü bitkiden farklı olarak kapari hakkında internette ilginç sayfalar da buldum. Yazıları kim kimden almış, bilmiyorum ama ben de bir kısmını kes yapıştır yöntemiyle aşağıya aktararak kimseden geri kalmadığımı göstermiş olayım.


KAPARİ NEDİR?

Yurdumuzda Akdeniz ikliminin hakim olduğu Batı Anadolu illeri başta olmak üzere, Orta Anadolu'da Tokat ve civarında, Doğu Karadeniz ve Güneydoğu illerinde doğal olarak yetişen Gebreotu (Gebereotu), çalımsı yapıda, dik ve yatık olarak büyüyen dikenli bir bitkidir.
Fosfor, potasyum ve kalsiyumca zengin kalkerli ve killi toprakları seven ve güneşten hoşlanan bir bitki olması nedeniyle, güneye bakan yamaçlarda kandiliğinden yetişir ve iyi gelişir. Capparaceae familyasından olan gebereotunun Capparis spinosa ve C. ovata olmak üzere iki türü mevcuttur.
Yurdumuzda pek bilinmemesine rağmen gebereotu'nun kök kabuğunun idrar söktürücü ve kabızlık giderici özelliği vardır. Çiçek tomurcuklarında bol miktarda vitamin ve protein vardır. Yapılan bir çalışmada 100 g çiçek tomurcuğunda kuru madde olarak; 67 mg fosfor, 9 mg demir, 24 mg protein, 12 mg selüloz ve 2 mg lipid tesbit edilmiştir. Gıda, kozmetik, boya ve ilaç sanayiinde kullanılan kaparinin yurt dışına ihracı genellikle salamura şeklinde olmaktadır. Konserve olarak hazırlanan kapari; turşu, salata, pizza üstü, balık ve av etleri yanında garnitür olarak yenilmektedir. Sağlık açısından karaciğer fonksiyonlarını düzenlediği ve cinsel gücü artırdığı söylenmektedir. Doğadan toplanan tomurcuklar bir kavanoz içerisinde % 20'lik tuzlu suda üç ay bekletilip sonra bire bir oranında sirke içine konulup on gün sonra yenildiğinde aroması ve lezzeti çok beğenilmektedir.
Güneş seven, sıcak bölge bitkisi olarak bilinen gebereotu, yurdumuza önemli miktarda döviz getiren bir bitkidir. Yaz aylarında, atıl işgücünün değerlendirilmesi yönüyle işsizliği azaltması ve toplayıcılarına yeterli gelir sağlaması büyük bir avantajdır.
Çok yıllık derin köklü ve yayılıcı özelliği ile iyi bir erozyon kontrol bitkisidir. Bu bitki, yurdumuzun uygun bölgelerinde, erozyona tabi yerlerde, normal kültür bitkilerinin yetişmediği ya da ekonomik gelir elde edilemeyen güneye meyilli arazilerde yetiştirilerek daha çok döviz geliri sağlanıp işsizlik kısmen önlenebilir.
Gebereotu yetiştiriciliği mutlaka tohumla üretilen fidanlarla yapılmalıdır. Doğadan sökülerek yapılan yetiştiricilik başarılı olmadığı gibi doğanın dengesi de bozulmaktadır.


***

“Kapari” .. Bu üç heceli kelime sizde hiçbirşey çağrıştırmadı.
Ya “kedi tırnağı”, “kargakavunu”, “menginik”, “devedikeni”,”keper”, “kepere”, “gebere” otu
Saydıklarımız kaparinin ülkemizin değişik yörelerindeki adları. Öyle sanıyoruz ki bu sözcüklerden hiç olmazsa birini duymuş olmalısınız. Çünkü kapari, ülkemizde doğal olarak yetişen bir bitki türü. Belki hiç farkında olmadınız, bu bitkinin yerde kümelenmiş görüntüsüne bakıp “çalı” diye düşünüp geçtiniz yanından.
Belki bahçenizde zaman zaman kendini gösterecek olsa hemen budayıp kurtulmaya çalışıyorsunuz, toprağı sımsıkı kavrayan, dal budak salarak geniş bir yayılma gösteren köklerden kurtulmanız bir türlü mümkün olmuyor. Çabanız boşuna, çünkü kaparinin kökleri, toprakta metrelerce derinlere inebiliyor. Yaşama bu kadar sıkı sıkıya sarılması insanoğlunun bu yakıp yıkma, yok etme eğilimini bildiğinde midir nedir? Belki de kimi zaman, verimsiz olduğu için hayvan yemi niyetine fığ, burçak, mürdürmek ekerek değerlendirdiğiniz, bir türlü satıp elinizden çıkaramadığınız kıraç arazinizde nasıl yayıldığına akıl erdiremediğiniz yeşil bir çalı olarak çıktı karşınıza. Hani merakınızı yenemeyip kırmızı küçük karpuzları andıran yemişlerin tadına baktınızda acı mı acıydı...
Nereden bilirdinizki; Almanlar, bu kırmızıminik karpuzcukların salamurasını, sosunu 472 çeşit, evet tam 472 çeşit yemekte kullanmakta. Nereden bilebilirdiniz ki; İspanyollar, yılda 20 milyar dolar kazandıkları tomurcukları nedeniyle kapari bitkisini “Milli Bitki” ilan ettiler ve Devlet Korumasına aldılar.
Tabii kapari bitkisinin gerek köklerinden, gerek yapraklarından gerekse meyvelerinden ilaç sanayiinde pek çok hastalığa deva olacak ilaçların üretiminde yararlanıldığını da bilmiyor olabilirsiniz.

“Küçük girişimler, büyük tehlikenin önleyicisi olur çoğu zaman.”
Kapari “Toprak kanseri olarak da tanımlayabileceğimiz erozyonun önlenmesinde yeni bir umut.”
“Orman köylümüzün kalkınmasında mucizevi bir bitki.”
“Baraj havzalarımızda baş gösteren sinsi canavarla-erozyonla mücadele ederken bize zaman kazandıracak” bir bitki. Yetkililer 1 milyon kapari fidanının öncelikle Güneydoğu olmak üzere İç ve Doğu Anadolu bölgelerimizdeki orman köylümüzün kullanımına sunulucağını en geç üç yıl sonra da meyvelerini toplayacağımızı söylüyor, ”Bir kere dikilmeye görsün, değil çocuklarımız, torunlarımız bile yararlanabilecek. Yılda 5 ay tomurcuklarını toplayacaklar, o kadar... Öylesine zahmetsiz” diyor.
“Düşünün” diyorlar, ”çok değil 30 yıl sonra erozyondan kurtulmuş olacağız; orman köylümüz de kalkınacak, kalkındıkça da bilinçlenecek... Ormanlarımızı biz değil, bizden önce onlar koruyacak, sahip çıkacak... ”Düşünün” diyorlar...”Anlatmak gerek! Çiftçimize, ihracatçımıza, girişimci ruhu taşıyan herkese bu bitkinin meziyetlerini anlatmak gerek. Biz yazıktır ki çok geç kaldık. Avrupa bu bitkiyi çok uzun zaman önce keşfetmiş. Daha fazla zaman kaybedilmemeli.

Gene kapari.com'da kaparili yemek ve reçel tarifleri var.

13 Kasım 2008

Acem Borusu _ Campsis radians

sarmaşık


Acemi, acem borusunun cazibesine kapılıp en uygun bulduğu yere ekermiş, şöyle en göz önünde bir yere... Sonra üstünden iki mevsim geçmeden bir bakarmış, boru her yeri ezip geçmiş. İstanbul'da en kısıtlı alanda bile bu başıma geldiğinden burada daha dikkatli davranayım dedim. Baktım her yeri sarıyor, olduğu yerden kökleyip 'garajın' üstüne aldım. Ama köklediğim yerde tam üç yaz yerden biten acem borularını söke söke bitiremedim. Ancak dördüncü yaz, en sonunda, o bölge temizlendi. Şimdi 'garajımızın' yalnızca üstü değil, bütün yanı da acem borusu filizleriyle kaplanmış durumda. Varsın olsun... Gene de bir kere daha baştan bahçe yapacak olursam acem borularını dikmek için açacağım çukura köklerin yayılmasını engellemek için mutlaka bir saç levha ya da benzeri bir şey yerleştireceğim. Yayılmacı ruhunu zaptı rapt altına almak için. Aşağıdaki anlatım bu bitki hakkında Türkçe sitelerde çıkan yazı (nedense kimse kendi kalemini kullanmak istemiyor). Yazılanların hepsine katılmıyorum. Özellikle gübre verme konusu. Dediğim gibi esas eğilimi her yeri ele geçirmek. Bir de gübrelenirse hal nice olur. Fazla su ihtiyacı içinde olduğunu da zannetmiyorum. Bizim bahçede en az su gören bölgede duruyor.
Çiçek açtırmak için kış sonu budamak şart. Yaz ortasında çiçeklenmiş dalları kesmek de bitkiyi bir kez daha coşturuyor.
Bu arada acem borusunun zeytinden nara, naneden lavantaya geniş bir akraba grubuna sahip olduğunu söylemeliyim, yani Lamiales. Aile adı ise Bignonaceae.
İki türü bulunan, yaprak döken sarılıcılardır. Göz alıcı çiçekleri vardır. Borazan ve Trompet çiçeği olarak da bilinen bitkiler, turuncu-kırmızı renkli muhteşem çiçekleriyle çok gösterişli asmalardır. 10 metreye kadar havai kökleri sayesinde tırmanabilen odunsu bir sarmaşıktır. Çiçeklenme dönemi Temmuz ortasında Eylül sonudur. Uzun süre çiçekli kalırlar. Özellikle geniş alanlarda, duvar, çardak, çit ve parmaklıkların yeşillendirilmesinde sıklıkla kullanılırlar. Bu bitkilerde çıplak gövdeli ağaçların gövdelerini sardırmak da mümkündür.
Anavatanı Amerika olmasına rağmen ülkemize İran'dan geldiği için Acem Borusu ismi verilmiştir. Acem Borusu hemen tüm bölgelerimize uyum sağlayabilir. Akdeniz ve Ege bölgelerinde yüzey kaplama amacıyla kullanıldıklarında yapraklarını dökmezler. Trakya ve İstanbul'da biraz daha geç çiçeklenir ve çiçekleri küçük kalır.

Yapraklar tek tüysü, 9-11 yaprakçıktan meydana gelir. Kısa saplı ve genellikle eliptik yapıdadır. Boylar 3-6 cm.'dir. Uçları sivri, kenarları düzenli dişlidir.
Çiçeklerin dış yüzü portakal, içerisi sarı renktedir. Çiçekler boru şeklindedir.Terminal durumlu, ileşik salkım halinde kurullar oluşturur.
Meyve kapsül şeklinde ve içerisinde sayısız tohum bulundurur. Üretimi tohum ve çelikle olur. Park ve bahçe düzenlemelerinde örtücü bitki olarak tercih edilir.
Acem Borusu çok kolay yetişir. Dalları duvarlara tutunarak büyümekle beraber, ilk birkaç yıl bitki bağlanarak desteklenmelidir. Tam güneş alan yerlere ve organik maddelerce zengin, iyi drene olan, hafif nemli topraklara dikilmelidir. Zayıf topraklarda ise düzenli gübreleme yapılmalıdır. Genç bitkiler sarılıcı kökçükleri gelişine kadar desteklenmelidir. Özellikle gençken yapılacak budamalara iyi tepki verirler. Budamalar sürgün uçlarından hafifçe kırpma şeklinde olmalıdır
Sarmaşık bol güneşli, drenajı iyi bir yere dikilir. Yazın düzenli sulanır. Gübreli toprağı sever.
Kış sonunda önceki yıl çiçek açmış bütün dallar 3-4 göz üzerinden budanır. Bitki kök sürgünleri veya çelik yoluyla çoğaltılabilir. Kuru ağaçlara sardırılınca çok güzel durur.
(Ögürce Düşler'den alınmıştır.)

21 Ekim 2008

Phoenix

dev çalı


Bahçemizde yaşamasına izin verdiğimiz yegane palmiye türü. Palmiyelere karşıyız çünkü tropiklerle alakası olmayan bu bölgede dibine gölge vermeyen bu bitkilerin turist çekmekten öte bir anlam taşımadığını düşünürdük. Ne de olsa ne Arabistan çöllerindeyiz ne de Hawai'de... Oysa öğrendiğime göre sadece bizim bu bölgeye özgü (yani endemik) bir palmiye türü varmış: Phoenix theophrasti. Girit Adası, Yunanistan'ın güneyi ile Datça ve Bodrum yarım adalarında yetişen bir palmiye türü. Demek palmiye yalnızca tropikler demek değilmiş. Demek ki artık palmiyelere kızmıyoruz (tabii diğer ağaçların arasına ekildikleri sürece; sıcak asfalt kenarlarında bilmem kaç metre yükselip güneşle bizi başbaşa bırakmadıkları sürece).
Bizim bitkiye gelince.
İlk ektiğimde uzunlukları 40-50 cm ya vardı ya yoktu. Beş sene içinde belki 5 metre olmuşlardır. Evin yaz kış güneşten mahrum kalmayan bir bölgesindeler. Ayrıca kendi sularını da tedarik edebilecek durumdalar (komşumuzun sokakta halı ya da süt güğümleri yıkama merakı sağ olsun). Bizi hiç üzmüyorlar. Ne hastalık ne başka bir şey. Soğukmuş, donmuş, umurlarında değil. Ne tepelerinden geçen asma ne de eteklerinde uzanan Cezayir menekşeleri. Alabildiğine mutlulular. O kadar ki bu sene meyve bile verdiler. Tatmadım. Alt dallarını keserken dikkat etmek gerekir. Yaprak zannettiğim şeyler meğer mızrakmış. Arecales düzeninden Arecaceae (palmiyegiller) ailesine mensup da anladığım kadarıyla ailenin ve düzenin tek ferdi o. Tabii türleri muhtelif.

06 Eylül 2008

Külçiçeği - Cineraria maritima

çalı

Çarşıdan bir saksı aldım, şimdi oldu bin saksı. Bu kadar kolay kök salan belki bir de sardunya vardır. Zaten çok da hızlı büyüyüp yayıldığından sık sık dallarını koparmak gerekiyor. Bu dalları toprağa batırmak yetiyor, en geç bir sene sonra orada kocaman bir çalının belirmesi işten bile değil. Su ihtiyacı da yok denecek kadar az. Çok sıcak ve kurak geçen bu yaz boyunca en fazla iki kere sulamışımdır. Güneş ya da gölge altında yaşaması da pek fark ettirmiyor.
Yeşil elli olmamaktan şikayet edenler için ideal bir bitki.
Yapraklarının değişik rengi ilkbaharda açan sarı çiçeklerinin gösterişsizliğini adeta örtbas ediyor.
Astrales sınıfının Asteraceae ailesinden, yani ayçiçekleri, papatyalar yakın akrabaları. Mensup olduğu Senecioneae alt ailesi papatyagillerin en kalabalık grubuymuş (150 tür, 3000 bitki).
Bitkinin ismini bulana kadar bahçe onlarla dolup taştı ama sonuna buldum:
Cinerária marítima L. (= Senecio cineraria D.C., = Senecio maritimus Reich.). Kül Çiçeği. Almanca: Aschenpflanze, Silbereiche; Fransızca: Cinéraire, Jacobée maritime; İngilizce: Cineraria.
Çiçekle ilgili ilginç özelliklerden biri de taze sıkılmış suyunun (ama bu ne demek, işte bunu bulamadım, belki de çay banyosu gibi bir şey) gözdeki katarakta iyi gelmesi. Aslında gözle ilgili tüm hastalıklara iyi geldiği gibi görüş gücünü de arttırıyormuş. Bilmiyorum, denemedim.


26 Ocak 2008

Kasımpatı _ Krizantem

çalı


Kasımpatı papatyagiller ya da günebakangiller (hangisi doğru, bilmiyorum, yani Astrales düzeninin Asteraceae ailesine mensup. Aile çok kalabalık. Söylentilere göre orkidegillerden bile daha kalabalık.
Kasımpatının da her türlüsü var. İrisi, ufağı, çok renklisi, tek renklisi, yalınkatlısı, çokkatlısı... Bir de burada öğrendim, yazpatısı diye bir türü de var. İsminden de anlaşılacağı gibi Kasım ayında değil, Temmuz_ Ağustos aylarında açıyor.
Kasımpatılarla aram çok iyi. Bahçeyi çok seviyorlar. Güneş, hem de bol güneş dışında hiçbir istekleri yok. Neredeyse su bile istemiyorlar. Küçük saksılarda kibar kibar büyüyen türleri bahçede toprağa ekilince adeta koca bir çalı olup çıkıyorlar. Ağaç altlarını boş bırakmaktan hoşlanmadığımdan bazı ağaçların altına bir iki sap ekmiştim, bakalım ne olacak diye. Önce mükemmel bir yerörtücü kisvesine bürünüp her yanı sardılar, sonra yükseldiler... Yaz ortalarından itibaren rengarenk açmaya başlayınca ortalık iyice şenlendi.
Uzamaya çok meraklı olduklarından ağaç altına dikmem işime yaradı, ağacın gövdesini rahatça bağlama çubuğu olarak kullanabildim. Yoksa burda çiçekleri her tarafından sopalara sıkıştırıyorlar, çiçeklerinin tüm güzelliğine karşın biraz komik bir görüntü oluyor.
Çiçek açma bitip de dipten yeni yeşillikler boy gösterince tüm çubukları neredeyse dipten kesiyorum. Gene yer örtücü görevine geri dönüyorlar.
Sümüklüböcekler galiba biraz fazla seviyor ama onlar da ne sevmiyor ki!