12 Mayıs 2009

Amaryllis

soğanlı bitkiler

Amarilisi tanımaya karar verince her zamanki gibi internete başvurdum, özellikle de Wikipedia'ya ya.
[Bu arada hiç de botanikle ilgisi olmayan bir iki söz: Zaman zaman neden hiçbir bitki için anavatan olarak Türkiye ya da en azından Anadolu gösterilmez diye hep merak ediyorum. Oysa şu kadar endemik bitkimiz var deniyor. Özellikle Wikipedia'ya bakıyorum. Batı Ege'de Yunan adaları, oradan İran ve Arap yarımadası, Mısır. Anadolu yok. Lütfedilen en yakın tarif Batı Asya. Mesela Nergis bölümünün Almancası şöyle diyor:
Eine Bedeutung in der mitteleuropäischen Gartenkunst haben Narzissen seit der sogenannten orientalischen Phase von 1560 bis 1620, als sie gemeinsam mit Tulpen und Hyazinthen in die Gartenkultur gelangten.
(Mealen şöyle: Orya Avrupa bahçe sanatında laleler ve sümbüllerle birlikte nergisler, 1560_1620 yılları arasında orientalistik diye adlandırılan dönemde önem kazanır
.
Şu orientalist dönemin açıklaması şöyle:
Als Orientalische Periode bezeichnet man in der mitteleuropäischen Gartenkunst die Zeit zwischen 1560 und 1620. In dieser Zeit der Renaissance wurden besonders viele, meist exotische Zierpflanzen eingeführt, um damit Gärten und Parkanlagen zu gestalten. Eine besondere Rolle spielten dabei Tulpen, Hyazinthen und Narzissen, die aus dem südlichen und südöstlichen Europa nach Mitteleuropa eingeführt wurden.
Die erste Tulp
e gelangte vermutlich im Jahre 1554 im Gepäck eines Habsburger Diplomaten von Konstantinopel nach Wien. Diese Pflanze fand sehr schnell Verbreitung. Bereits 1559 pflegte ein Augsburger Kaufmann in seinem Garten Tulpen. Eine besondere Rolle in der Verbreitung vor allem der Tulpe kommt jedoch dem Botaniker Carolus Clusius zu, der als Direktor des Botanischen Gartens im holländischen Leiden Tulpenzwiebel pflanzte und Tulpenzwiebel an seine Briefpartner in ganz Europa sendete. Bereits in den 1610er Jahren kam es in Frankreich zu einer ersten Spekulationswelle mit Tulpen. Ihre Höhepunkt erreichte die Tulpenmanie jedoch nach dem Ende der orientalischen Periode. Von 1632 bis 1637 waren Tulpen das begehrteste Spekulationsobjekt.
Hepsini çevirmeyeceğim. Güney ve güneydoğu Avrupa'dan getirilen nergisler ve ayrıca 1554'de Konstantinopel'den (ve nedense her kentin şimdiki adı kullanılıyor da bir tek İstanbul tarihi adıtla anılıyor) çalınan lale soğanlarından söz ediliyor. Sonraki bölümde nergisin yetiştiği yerlerden söz ediliyor. Çevirmeyeceğim, yalnızca bölgelerin adlarını siyah olarak vereceğim.
Narzissen waren ursprünglich im südlichen Europa beheimatet mit Hauptverbreitungsschwerpunkt auf der Iberische Halbinsel. Von dort aus haben einige Arten den Sprung über die Meerenge von Gibraltar geschafft und besiedeln heute auch die nordwestafrikanische Küste. Die herbstblühende Narcissus elegans ist beispielsweise heute an der Küste von Marokko bis Libyen zu finden. Sie kommt außerdem an den Küsten Korsikas, Sardiniens und Italiens vor. Ähnliches gilt für die Reifrock-Narzisse (Narzissus bulbocodium), die in Nordafrika in einem schmalen Verbreitungsband von Tanger bis nach Algier vorkommt. Zwischen Tanger und Marrakesch weist sie außerdem ein disjunktes Verbreitungsgebiet auf und ist außerdem auf der westlichen Iberischen Halbinsel zu finden. Die Küsten des gesamten Mittelmeerraumes dagegen hat Narcissus serotinus besiedelt. Die Tazette findet man auch im Iran und im Kaschmir. Da diese Narzissenart zu den ältesten in Kultur befindlichen und am frühesten züchterisch bearbeiteten Narzissen gehört, muss man davon ausgehen, dass sie zumindest im Kaschmir eingeführt wurde.
Besonders großräumige Verbreitungsgebiete weisen die Dichter-Narzisse (Narcissus poeticus) und die als Osterglocke bekannte Narcissus pseudonarcissus auf. Das Verbreitungsgebiet der Dichternarzisse reicht in östlicher Richtung von den Pyrenäen entlang der rumänischen Karpaten bis zum Schwarzen Meer und entlang der dinarischen Küste bis nach Griechenland.

I. Viyana Kuşatması, 27 Eylül-16 Ekim 1529 tarihlerinde, II. Viyana Kuşatması, 1683 yılında yapılmış. Anlaşılan o ki botanikçiler bile hala o günleri hazmedememiş. Türklerle ilgili herhangi bir şey ağızlarına almama, o dönemi hafızalardan silme çabalarına katkılarını esirgemiyorlar.
Şimdi benim gibi bir bahçesi olup da bitkileri okuyarak da öğrenmek isteyen her bitkisever, eminim benimle bir konuda hemfikirdir: Türkçe bitki tanıtım sayfaları bir r
ezalet. Hepsi ya çeviri ya da birbirinden kes-yapıştır yöntemiyle türetilmiş, ciddiyetinden pek emin olamadığım, bazen de yalnızca dar botanik çevresi için yazılmış, anlaşılmaz, aşırı 'bilimsel' yazıcıklar. Hele Wikipedia kesinlikle fiyasko. Wikipedia'nın bitkilerle ilgili Türkçe sayfalarına yalnızca Türkçe adlara karşılık bulma umuduyla bakıyorum. Hani Anadolu bilmem kaç tane endemik bitki cenneti?]

Bu serzenişten sonra bitkiye geri dönebiliriz. Amarilis bitkisi beni kuşkonmaz düzenine götürdü. Belki de en zengin düzen. Kuşkonmaz dışında sümbül, frezya, süsen, nergis, çiğdem, ayrıca ve tabii ki soğan, sarımsak ve pırasa, sonra orkide ve glayör, bu da yetmezse agave ve yucca.
Soğanlı bitkilerle ilgili şöyle bir püf noktası var. Çiçeği geçtikten sonra, yapraklar sararana kadar bitkiyi sulamak (hatta gübrelemek) gerekiyor (bu sırada soğan uykuya geçmeden önce yeni ürünler için kuvvet topluyormuş). Yapraklar sararınca da ya soğanı saksısıyla ya da topraktan çıkartarak kuytu ve kuru bir yere almak gerekiyor. Ekerken iki kural var. Bazı soğanları boylarının bir misli derinliğe gömmek gerekiyor, bazılarını ise boyunları toprağın dışında kalacak şekilde yerleştirmeli. Toprak da geçirgen olmalı.

Hiç yorum yok: