01 Haziran 2009

Sukabağı _ Lagenaria siceraria

bir yıllık sarmaşık


Bir bitki hakkında bilgi toplamaya çalışırken karşıma yalnızca İncil, Tevrat, Kuran değil, Çin ve Japon kutsal kitapları da çıkıyorsa ister istemez bu bitkinin en az insanlık tarihi kadar eski olduğunu düşünmeden edemem. Sukabağı (Lagenaria siceraria) işte tam böyle bir bitki. 10 bin sene önce varolduğu söyleniyor (ki bu benim için hiçbir şey ifade etmediğinden şöyle bir baktım: Sümerler MÖ 3500-2000 yılları arasında yaşamış; Yukarı Mısır'daki en eski bulgular MÖ 6000 yılına aitmiş; Eski Çin Medeniyeti de yaklaşık aynı tarihlerde; Türklerin Asya'dan göçü MÖ 3000'lerde; bir de şu sayfaya bakılabilir: http://www.evrimteorisi.org), daha doğrusu 10 bin yıl önce anavatanı Afrika'dan deniz yoluyla Amerika ve Asya'ya gezip yerleşmeye gitmiş., insanın da yardımıyla. Sert kabuğu bilindiği gibi suya dayanıklı, içindeki tohumlara da 1-2 sene hiçbir şey olmuyormuş. Sonuçta kabakgillerin (Cucurbitaceae) bu mütevazi üyesi, insanlar tarafından hem yemek hem de kullanım aracı olarak ekimi yapılan bildik en eski bitkilerden. Saklama kabı, tas vs olarak kullanıldığı gibi nazara karşı omuzlara da asılıyor. Suda batmadığı için denizlerde can yeleği yerine kullanılıyor (çocukluğumuzda değil simit, araba lastik içlerinin bile bulunamadığı yerlerde aynı kullanım şekline rastlamak mümkündü). Herhalde şekli nedeniyle Çin'de, dolayısıyla Japonya ve Kore'de, yani Doğu Asya'da sukabağı toprak ve gökyüzünün, yani evrenin simgesi (daha ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.east-asian-history.net). Hint mimarisindeki pencere oyuklarının o tuhaf şekline modellik eden yine sukabağı (cinlerin, kötü ruhların eviçlerine girmesini engellemek için). Bütün bunlar şöyle yüzeysel bir bakınma sonucu bulduklarım. Kendi geleneklerimizde kimbilir neler vardır. (Bu noktada hiç adetim değilken reklam yapmak istiyorum, çünkü ürünler hoşuma gitti: http://www.lekabbak.com. En azından süsler ölmesin.)
Bunun dışında bu bitki hakkında ne söylenebilir... Tabii her şeyin üstünde bir de çalgı aleti olarak kullanılmasının dışında...
Tohumları Nisan-Mayıs arasında ekilen, boyu beş metreyi aşan bir yıllık bir asma. Yaprakları meşe yaprağı gibi, ama hafif tüylü. Çiçekleri beyaz. Ağustos sonunda meyveler, daha doğrusu kabaklar şekillenip ortaya çıkıyor. Su istiyor, güneş seviyor. Ve tabii kabakgil üyesi olarak gübreye doymuyor.
Ve de kendimi tekrarlamak pahasına: Bir bitki hakkında bilgi edinmek için internette gezinirken beni Türklerden Çinlilere, evrim teorisinden İncil'e, Tevrat'tan müzik aletlerine, folklor araştırmalarından pipo yapımına, Afrika'dan Avusturalya'ya, Keltlerden Kızılderililere, Şamanizmden Sümerlere... bu kadar çok yere götüren başka bir bitkiyle karşılaşmadım. Neyse ki bu yıl ihmal etmeksizin kabaklarımı dikmiştim. Şimdi büyüyorlar. Çevremi o korkunç hızlarıyla sarmalarını artık sabırsızlıkla ve biraz da huşu içinde bekliyorum.

Hiç yorum yok: