Bitki tanıtımına biraz ara verip okuduğum bir kitaptan* kocakarı hikmetleri aktarmak istiyorum. Hikmet lafı ne anlama gelir, bunu ben tam bilmiyorsam da bahçem biliyor çünkü olur olmaz yerlere serili gazeteler, kartonlar, eski tişörtler, ayakkabılar, deri yelekler... olur olmaz yerde biten sarımsaklar... her çalı dibinde duran yağ tenekeleri... olur olmaz sarkan çay poşetleri... huzur içinde oraya buraya atılmış sebze artıkları... ayrıca haşlanmış makarna ya da yumurta suyunu yanlışlıkla lavaboya döken insanlara karşı yükseltilen sesler... beş kiloluk yoğurt kaplarında bekletilen tütünler... kocaman bir çöp bidonunda toplanmış yağmur sularında çürümeye bırakılmış lahana artıkları ve ısırganlar... araba lastikleri içinde biriktirilen sebze artıkları (benim kompoze gübre anlayışım)... evet, bahçe tüm bunları yaşıyor ve hikmetin kerameti bunlar olsa gerek diyor. Sonra beni kırmamak için bütün bunlardan yararlanıyormuş gibi yapıyor, mümkün olduğu kadar az hastalanıp mümkün olduğu kadar çok çiçek açıyor. Ben de kocakarı bilgeliğinde bir hikmet varmış deyip devam ediyorum. Bahçeye gelenler de garipliklere alıştı.
Ama süt kutusunun dibinde kalmış sütü biraz suyla karıştırıp saksıları suladığımda ya da yediğimiz meyvelerin artıklarını (narenciye hariç çünkü fazla ekşi, ayrıca çürürken mantarımsı bir şeyler oluşturuyor) yallah diye bahçenin bir tarafına fırlatıp attığımızda neye uğradıklarını şaşırdıklarını bakışlarından sezmiyor değilim.
Evet, şimdi söz kocakarılarda:
Tohumun azı olmaz
Biri kargaya, biri serçeye
Biri kurudu kaldı, biri geçti büyümeye
(One for the rook, one for the crow,
One to die ane one to grow)
Döşekli ve döşeksiz fasulye ekimi
Fasulyeleri ekmeden önce tohum yatağına saç ya da kıl serpiştirmeyi bize öğreten bir kocakarı değil, hizmeti yaşlı emeklilerin ve sakatların ayağına götürmek için kendi dükkanını kapatmaktan çekinmemiş bir berberdi. Dükkanını hala özlemesinin tek nedeni de artık yalnız çalıştığı için eskisi gibi saç biriktirememesiydi.
Köyler arası otobüsler kocakarılara rastlamanın en kolay yoludur. Böyle bir yolculuk sırasında bir komşuya berberin bu tavsiyesini aktardığımda kadın hemen atılıp büyük annesinin sırf bu iş için at kılından bir döşeği yolup durduğunu, ayrıca kedi köpeklerinin taranan tüyleri, kendisinin ve çocuklarının saçlarını kullandığını anlatmıştı. Küçük zararlılar bu kıllara takılıp kalırmış, ayrıca at kılı da onları sokup öldürecek kadar sert ve sivriymiş. Çocukken çıplak ayakla at kılından bir divana oturmuş her insan bunu hemen canı gönülden onaylayacaktır. Bilim adamları ayrıca saç ve kılların değerli mineraller ve kimyasal maddelerle dolu olduğunu, başka bir yerden kolayca elde edilemeyecek iz elementler taşıdıklarını da tespit ettiler.
Lahana dikerken
Taze lahana fidesini dikmeden önce kökler yaldızlı kağıtla sarılmalıymış, lahana sineği kurtları böylece oradan uzak dururmuş. Fidenin etrafına, yaklaşık 10 cm uzağına, zifte batırlmış bir ip dolanmalı ya da gene zifte batırılmış keçeden bir halka geçirilmeliymiş, bu da kurtçukları uzak tutarmış.
Havuç dikerken
Havuç sineğine karşı naftalin topları ezilip toprağa karıştırılmalıymış. Sineklerin bulutlar halinde gezdiği yerlerde bile etkili bir yöntem. Sıralar arasında, tohumlardan 5'er cm uzağa katrana batılrılmış bir sicim de aynı işi görebilir. Özellikle tohumu toprağa atmadan önce ilk öneriyi uygalamayı unutanlar için bire bir.
Maydanoz dikerken
Genelde kokulu otları ekmeden önce toprağa biraz kül karıştırılması önerilir. Ancak bu yöntem maydanozlar için ölümcüldür. Dalgınlığa kurban gitmiş maydanozları kompese çukuruna atmak bile sakıncalı.
Sarımsak dikerken
Eski bir kokulu ot kitabına göre taze sarımsağın lezzetini tatlılaştırmak (her ne anlama geliyorsa) için dikmeden önce sarımsak dişlerini hafifçe sıkmak gerekirmiş: zeytin çekirdeğiyle birlikte ekmek de aynı işi görebilir.
Güller için yağ
Kocakarı olarak en özel ve en değerli keşfimizi _muhtemelen diğer herkes gibi_ bir tesadüf sonucu yaptık. Savaşın hemen sonrasında piyasaya yeni çıkan bulaşık sabununu sevincimizden öyle çok kullanmıştık ki, bulaşık suyunun köpüklerine yapışıp kalan yağ, mutfak camının altındaki foseptik çukurunun kapağında giderek kalınlaşan bir tabaka oluşturmuştu. Onu oradan temizledik; ama yiyeceğin hala karneyle verildiği o yıllarda ve Londra'da yaşıyorduk, 45 cm çapında, 5 cm kalındığında ve leziz bir yağ tabakası görünümündeki bir şeyi çöp tenekesine atmamız imkansızdı. Gecenin karanlığına sığınıp gizlice onu arka bahçeye gömdük _ bir türlü doğru dürüst gelişemeyen bir sarmaşık gülünün hemen altına. İşte o yıl güller muhteşem oldu ve çiçeklerin arkası hiç kesilmedi. O gün bugündür hiçbir gülü, kasabımızın şaşkın bakışları altında satın aldığımız bir parça yağı köklerine eklemeden dikmedik.
Kırlık bölgeye taşındığımız yıl aynı geleneği sürdürmek istedik. Ancak çevre ormanlarda kum gibi kaynayan tilkiler her seferinde dipteki yağı yemek için gülleri eşeleyip yerinden sökünce bu işten vazgeçmek zorunda kaldık. Ama şehirde yaşayanlara ya da evleri duvarlarla çevrilmiş bahçe sahiplerine bu uygulamayı hararetle tavsiye ederiz. Bir keresinde bir Fransız ailenin çevrede düşük yapmış kızların ölü bebeklerini asmaların altına gömdüklerini okumuştuk, muhtemelen aynı nedenlerle. Ama tabii sakın bizim de bunu önerdiğimiz sanılmasın.
Mevsim dışı yer değiştirmeler
Olur da bir bitkiyi soğuk bir havada başka yere taşımanız gerekiyorsa bitkiye soğuk değil ılık can suyu verin. Neden bilinmez, köklere çok iyi geliyor.
Küpe çiçeklerine eğreltiotu
Sıcak ve korunaklı vadimizde hassas küpe çiçeklerini bile kışları dışarda bırakıyoruz, bugüne kadar bunun hiçbir zararını da görmedik; ancak her seferinde üzerlerine tepeleme kurutulmuş eğreltiotu yığıyoruz. Güzel bir sonbahar günü bizi bu faaliyetimiz sırasında yakalayan bir kocakarı dehşete kapıldı. Küpe çiçeklerinin altına atmak için küçük küçük kesilmiş yeşil eğreltiotlarından daha iyi
bir şey olmadığını söyledi. Köklerin daha derinlere yayılmalarına yol açarmış. Ama küpeler eğreltiotuna o kadar bayılırlarmış ki, üstlerinde bulunca bu kez köklerini havaya uzatmaya kalkarlarmış, bu da sıcak ve kuru havalarda onlara hiç iyi gelmezmiş. Biz de eğreltiotlarını küpelerin hem altına hem de üstüne yığarak orta yolu bulduğumuzu düşünüyoruz.
Kadife çiçekleri (Tagetes) her derde devadır
Çocukken yazları Kuzey Fransa'da bir balıkçı köyüne tatile giderdik. Annemizle babamız orada Noel çiftinden küçük bir ev kiralarlardı. Bu sahilde iklim, özellikle rüzgarlar oldukça sertti. Köyün doğrudürüst tek bahçesi ev sahibimize aitti. Kendi ihtiyaçlarına yetecek kadar sebze yetiştirirlerdi ama çiçekler satılıktı.
Köy saf deniz kumu üzerine kurulmuştu. Ama bahçenin duvarı içindeki toprak en az çikolata kadar besleyiciydi. Her şey müthiş gelişiyordu. Kendi elleriyle yetişdirdiği dalyalar (yıldız çiçeği) Mösyö Noel'in gurur kaynağıydı, her biri tabak gibi kocamandı.
Bahçe çok güzel sayılmazdı, her bir tür çiçek, satışa en uygun şekilde sıralar halinde dizilmişti. Görüntü ne olursa olsun, bir şey tartışılmazdı: Başka hiçbir yerde bitkiler bu kadar sağlıklı, çiçekler bu kadar büyük olamazdı. Çiçeklerin İngilizce adlarını öğrenmeden Fransızcalarını öğrendik. Bizim 'Hintli düğme delikleri' olarak tanıdığımız çiçeğin İngiltere'de 'Fransız Kadife Çiçeği' olarak bilinmesine çok şaşırdık. Bu şekilde adlandırılmaları yoksa Fransızların (Mösyö Noel'den de anlaşılacağı gibi) bu çiçeği çok sevmelerinden mi kaynaklanıyordu. Bahçedeki her tarhın çevresi bu çiçeklerden oluşmuş mini çitlerle çevriliydi, hatta büyük tarhlarda bir de orta yere bir sıra kadife çiçeği ekilmişti. Hiç de hoş olmayan bir kokusu da olmasına karşın neden bu çiçeklerden bu kadar çok yetiştirdiğini Mösyö Noel'e sorduğumuzda 'Her derde deva onlar' cevabını almıştık.
Karısının hastalanan herkesin zorla burnuna dayadığı o korkunç çayların otlarını da bahçede yetiştirdiklerini bildiğimizden, kadife çiçeklerinin 'şu fani bedenimizin' başına gelebilecek her türlü belaya karşı bir deva olduğunu düşündük. Ama aslında Mösyö Noel sağlıktan bahsederken kast ettiği hep bitkilerin sağlığı idi. İster çiçek ya da sebze tarhlarında olsun ister seralarda, kadife çiçeklerinin hem kokusunun hem de kök salgılarının önemi ne kadar vurgulansa azdır. O günden sonra İngiltere'deki köylü bahçelerinde de kadife çiçeklerinin hep çit olarak kullanıldıklarına dikkat ettik, sanırım ne köylüler ne de Mösyö Noel bu davranışlarıyla yeraltındaki iplik solucanlarını (Nematodlar) ve beyaz sinekleri yok ettlklerinin farkındaydılar.
Patates ve domateslere kadife çiçeği mutlaka gereklidir.
Tagetes minuta, Fransız (Tagetes patula) ya da Afrika kökenli türlerden bile daha iyidir. Kızılderililerde bahçe kültürünün ne denli gelişmiş olduğunun en iyi kanıtı, kadife çiçeklerinin eski Meksika'da tarım tanrıçasına adanmış olmasıdır.
Sınırlı da olsa ısırgan
Isırganın tüm bahçeyi kaplamasına izin vermek elbetteki mümkün değil, ama komşu bitkilerin gelişimi üzerendeki olumlu etkileri de inkar edilemez, ayrıca kompoze yığınındaki çürümeyi hızlandırdıkları, bunu yaparken de son derece değerli atıklarla yığını zenginleştirdikleri de bilinen bir gerçek.
Doktor Papatya
Evde hastalanan biri için nasıl doktor çağrılırsa eski bahçıvanlar da hasta bitkileri için papatya hazır bulundurur. Hassas ya da sağlıksız bir bitkinin yanına biraz papatya ekildiğinde hasta bitki gözle görülür bir biçimde kendine gelir, ayrıca nane gibi otlar da papatyanın yanında çok daha keskin bir aroma geliştirirler. Bir süre sonra (papatyalar fazla büyümeye başladıklarında) bitki yeniden tatsızlaşır, sanki hasta doktoruna fazla bağlanmış ya da fazla şımarmış gibi. Bu yüzden işi biter bitmez papatya yerinden sökülmeli, ancak toprağına el sürülmemeli ki sonradan yeniden taze bir papatya oraya ekilebilsin. Papatyanın 'tatlı nefesi'nin ya da günümüz bilim adamlarının diliyle yapraklarından buharlaşan rayihanın komşu bitkiler üzerindeki olumlu etkisi oldum olası bilinir.
Üzerine basıldığında papatyalardan yükselen koku insanlara da hoş gelir. Bahçe yollarında papatya yetiştirmek bu yüzden her zaman hararetle tavsiye edilir, hem bu sayede yayılmaları da kontrol altında tutulabilir.
Papatya, lahanalara da iyi gelir, (bir metre uzağına dikilmeleri şartıyla) soğanlara da.
Kokulu ot bahçesinin dışında kokulu otlar
Evin yakınında bir iki saksı ot bulundurmanın ev kadını için son derece pratik olması bir yana saf bir kokulu ot bahçesinin düşüncesi bile bizi ortaçağın o mükemmel günlerine geri götürmeye yetiyor. Sözcüğün kendisi bile bizi, süslü püslü hanımefendilerin, beyefendilerin salınarak gezdiği veya bir bakireninin kucağında bir sincap kafası, bir güneş saatinin altında ya da kuyu başında oturduğu o bahçeye götürüveriyor. Ama kocakarı tavsiyelerine kucak kabartacak olursak başka yerlere de kokulu ot ekmeliyiz: Çileklere örneğin hodan (Borago officinalis – sığırdili) özellikle iyi gelirken adaçayı, nane, kekik ve biberiye lahananın sağlıklı gelişimine büyük destek sağlarlar.
Neyse ki maydanoz çok dekoratif, çünkü arıları bahçeye çekmek için birbirdir. Köylü bahçelerinde, sağduyunun o örnek temsicilerinde, şu karmakarışık ve rengarenk bahçelerde maydanoz alyssum'la münavebeli olarak bordür olarak kullanılır. Güller arasına ekilen maydanoz gülün kokusunu arttırır, ayrıca yaprak bitlerini de kaçırır (hoş, güllerin arasına sarımsak ektiğimiz için yaprak bitimiz olmaz ya, bkz sayfa ?).
Maydanoz, domates ve kuşkonmaz için de yararlıdır.
Sedefotu seni canından bezdirmesin
Yalnızca lahana için değil, başka pek çok sebze türü için sedefotu zararlıdır. Bazı kocakarılar sedefotunun yanına dikilen adaçayının zehirli olduğunu iddia ederlerse de tıpkı fesleğen gibi kuruyup gittiği daha doğrudur.
Bazen glayörler çiçek bahçesinde gözü rahatsız eden kazıkların işlevini üstlenmeleri için dikilir. Oysa özellikle bezelyeler ve fasulyelerle hiç geçinemezler, hele çilekler 15 metre uzaklıktan bile bu komşuyu itici bulur.
Dişbudak
Dişbudağa her zaman sihirli güçler ayfedilmiştir. Cadıları ve büyücüleri hangi güçlerle donatmış olurlarsa olsun aklıbaşında hiçbir kocakarı bahçesinde dişbudağa yer vermez. Dişbudak öyle açgözlüdür ki çevresinden metrelerce uzağa toprakta can bırakmaz.
Biz dişbudakla iki garip deneyim yaşadık: Bir sarmaşı gülünü yıllar boyunca yaşlı bir ağaca sardırmıştık. Günün birinde rüzgar ağacı devirdi, sarmaşık da yerlere yattı. Oldukça uzakta, yamacın altında genç bir dişbudak vardı. Yukarı dalları gülleri sardıracak kadar uzamıştı. Böylece güllerden doğal bir kemer elde etmeyi umuyorduk. Ancak gülün dalları tam da dişbudağa deydikleri noktaya kadar teker teker kurudu. Başka bir seferinde elimizin altında başka herek olmadığından dişbudak dalları aldık. Ama onlara sarmak istediğimiz mürdümükler (Wicke) bir türlü dişbudağa tutunmuyor, taze filizleri biz ne kadar dolarsak dolayalım geri kaçıyordu.
Bahçede büyümüş bir dişbudağı kesmeye karar verenler tüm köylülerin hararetle tavsiye edecekleri gibi, önce ağaçtan izin almalı. (Onayını nasıl göstediğine dair en ufak bir fikrimiz yok, belki de nezaket gereği yapılan bir uygulamadır.)
Dişbudak ağacı şöminede çok güzel yanar ve yakılmadan önce hangi ağacın ne kadar süre kurutulması gerektiğini anlatan eski bir köylü deyişi şu üçlükle son bulur:
Ama ister kuru ister yaş
kraliçedir dişbudak
başında altından bir taç
Defne
Bu bölüme girmesi konusunda bazı tereddütlerimiz varsa da bu bilgiyi paylaşmadan edemeyeceğiz. İnsan yakın çevresinde en az bir defne bulundurmalı. Peder Bartolomew bir zamanlar şöyle demiş: 'Defne bulunan yerde ev ve tarla yıldırım çarpmasından korunur.'
Gundermann, Kırkkilitotu (Sachachtelhalm) ve cüce mürver
Kadife çiçeklerinin, özellikle de Meksika türü olan Tagetes minuta'nın bu otları denetim altına aldıkları söylenir. Bahçeye gelen bir ziyaretçi olur olmaz karşısına çıkan kadife çiçekleri çalılarına hayretle bakabilir ama işe yarıyorlarsa kime ne?
Çimde ayrık otu olmamalı
Verilen bir tavsiye üzerine ayrık otuyla kaplanmış bir alana sık aralıklarla pancar tohumu ektik. Ayrık otları yok oldu. Pancar sevmiyor olabilirsiniz (çok sık ekildiğinde koca koca pancarlar da oluşmuyor zaten) ama eminim, ayrık otundansa pancarı yeğlersiniz.
Kulağımıza çalındığına göre domates ve acı bakla da aynı işi görürmüş. Ama bizim denemek için bir nedenimiz yoktu.
Bolca verilmeli
Çok yıllık yabani otların, özellikle etli yapraklıların önüne geçmek için onların büyümesine izin vermeli, çiçek açmaya hazırlandıkları an kesip yaprakları topraktan çıkan kökleri üzerine yatırmalı. İki yerde birden çıkıyorlarsa bütün kesilenleri toplayıp bir yere yatırmalı. Başarı şansı daha yüksek olur. Bu amaçla tarlalardan kesilen aynı tür otlar da aynı işi görür.
Şeftali ağacında naftalin topları
Şeftali ağacımızı her yıl yaprak kıvrılmasına karşı ilaçlardık. Boşuna, yapraklar gene kıvrılırdı. 'Kıvrılan yaprakları toplayın' dedi bir komşumuz, 'sonra ağaca birkaç naftalin topu asın'. O yıl hiçbir yaprak kıvrılmadı. Naftalin topları bulamadığımız bir yıl güve halkalarını denedik. Aynı işi gördüler, üstelik asması da daha kolay oldu. Şeftali ağacını noel ağacı gibi beyaz toplarla süslediğiniz için size tuhaf insanlar gözüyle bakılmasını istemiyorsanız, ziyaretçilerinize bu durumu açıklayın.
İspirto
Elimize geçirdiğimiz her ispirtoyu, brüksel lahanası ve diğer lahana türlerini külleme hastalığına karşı ilaçlamak için kullanmalıyız.
Lahanaların yanına biraz da ravend ekildiğinde lahana kök ur hastalığına yakalanma riskleri azalır.
Yaprak bitlerine karşı asla ilaç sıkmayın
Böcek ilacı üreticileri ile bazı bahçe kitabı yazarları arasında olağanüstü sıkılıkta gizli bir anlaşma olmalı, yoksa yazarlar neden okuyucularını gülleri yaprak bitlerine karşı ilaçlamaları için bir servet harcamaya, ayrıca çok kıymetli zamanlarını heba etmeye teşvik etsin. Bize rüşvet vermeye (ne yazık ki) kimse kalkmadı, bu yüzden biz de size büyük sırrı rahatça açıklayabiliriz: Güllerin yanına ekilecek tek bir diş sarımsak bütün bir sırayı bitlerden uzak tutar. Güllerin kökleri sarımsaktan, bitlerin hiç hoşuna gitmeyen bir madde alıyor. İlkbahar başlarında çocuklarının sağlığı konusunda kaygısız davranan anne babaları yüzünden bir iki bit yumurtadan çıkacak olsa da onlar ne yumurtlayabilir ne de çok uzun ayakta kalabilir.Sarımsaktan her ne alıyorsa bu, gülün kokusunu asla etkilemez ve sarımsakların çiçek açmalarına izin verilmediği sürece bahçe de sarımsak kokmaz. Bir yıl boyunca deneyin. Bir köşedeki gülleri tek bir diş sarımsakla koruyun, öteki köşedekine ise dilediğiniz miktarda ilaç sıkın _ bir daha bu konuda para ve zaman harcamaya kalkmazsınız. Soğan ailesinin her üyesi _sibulet dahil _ bu işe kısmen uygun ama yalnızca sarımsak en uygunu, bu da diğer denemeleri gereksiz kılıyor. Çok kuru havalarda sarımsakları sulamakta yarar var, köklerinden saçılanları güller daha rahat özümseyebilir.
Yaprak biti ve beyaz sinek
Latin çiçeğinin meyve ağaçlarındaki yaprak bitlerine iyi geldiği söyleniyor, özellikle ağacın gövdesine sarılarak yükselen sarmaşık türünün; seralardaki beyaz sineklere karşı da gene latin çiçeği faydalıymış. Bu doğruysa, etki köklerden çok bitkiden yayılan aromayla ilgili olmalı, çünkü bilindiği gibi seralarda genellikle bitkiler saksıda olur, kocakarılar da her saksıya bir latin çiçeği ekin demediklerine göre...
Karınca
Atalarımız karıncalara karşı bizden çok daha sertti ve yaprak bitlerinin yol açtığı zararlardan esas olarak karıncaları sorumlu tutuyorlardı. 'Ayağınla ezdiğin acı baklaları (eczaneden temin edilebilir),' diye yazıyor eski bir kokulu ot uzmanı, 'ağacın alt kısmına sürersen ne karınca ne de pismires ağaca dokunabilir ya da yukarı tırmanabilir'. (Sözlükten pismires'e bakıp bilgiç bir dipnot yazmaya hazırlanıyordum ama sözcüğün kafamda canlandırdığı görüntüyü de bozmayı kendime yediremiyordum, Ortağçağ hayvan masalları kitaplarından fırlamış bir canavar, belki daha da korkunç, çünkü yalnızca üç milimetre uzunluğunda. Neyse ki akademik sorumluluk üstün geldi, sözlüğü açıp sözcüğün karşılığını buldum: Bizim şu ünlü pismires'in karşısında yalnızca 'karınca' yazıyordu.)
Tırtıllar
1718'de Kraliyet Akdemisi üyelerinden Robert Ball bahçıvanı Richard Bradley'e yazdığı bir mektupta, tatarlar ülkesinden esip gelen doğu rüzgarlarının nasıl başta tırtıllar, tüm bahçe zararlılarını önlerine katıp sürüler halinde üzerimize uçurduğunu uzun uzadıya anlatmış. Bu yüzden ağaçlar, yüksek çitler ya da hasırlarla bahçe, en azından bazı bitkiler bu yönden gelecek tehlikeye karşı korunmalıymış çünkü bu engellerin batısında tek bir tırtıla rastlamak mümkün değilmiş.
Sümüklüböcek
Bay Bradley'in Herfordshire'li bilgili bir beyden aldığı son derece yararlı bir bilgiye göre 'meyve ağaçlarının gövdeleri at kılından iki ya da üç sıra örgüyle' çevrilmeliymiş çünkü 'at kıllarında o kadar çok pörçük olur, örgüden taşan kıllar da o kadar keskin' olurmuş ki 'sümüklüböcek olsun diğer sümüklüler olsun ölümü göze almadan bunların üstünden geçemez'miş. Duvar dibine ekili meyve ağaçları için aynı bey, ağacın eni uzunluğunda bir örgüyü arka duvara çivilemeyi, duvara sarmaşık şeklinde (Spalierobst) yetiştirilen meyve ağaçları içinse ağacın gövdesine bir örgü, ayrıca duvardaki her desteğin altına birer örgü yerleştirilmesini öneriyor. Karnıbaharda tüm tarhın etrafı örgüyle çevrilmeliymiş. O günlerde herhalde at kılından bol bir şey yoktu. Bu yozlaşmış günlerin modern insanının at kıllarını da nerden bulacağım diye umutsuzluğa kapılmasına gerek yok: Bira dolu bir reçel kavanozunu ağacın yanına koymak yeterli.
* Old Wives Lore for Gardeners, Maureen ve Bridget Boland