14 Haziran 2006

Biraz da Diğer Sakinler...

Bitki tanımaya biraz ara verip bahçenin diğer sakinlerine, bitkilere 'zarar' verdikleri gerekçesiyle sevilmeyen, hatta zehirlerle (ya da ezilerek) öldürülen diğer sakinlerden
söz edelim: Börtü böcekler, sümüklü böcekler, kurbağalar, kaplumbağalar, karıncalar, yılanlar, akrepler, kirpiler, kertenkeleler, fareler, solucanlar, kurtçuklar, kuşlar...
Kaplumbağalar, Lafonten masallarındaki tavşan ve kaplumbağa hikayesinin başka bir boyutunu anlamamı sağladı. Bir kere kaplumbağalar hiç de yavaş değil. Yere bıraktığınız bir kaplumbağa göz açıp kapayana kadar gözden kaybolmasını biliyor. Kalın kabuğundan beklenmeyecek kadar çevik ve tabii ki masalda da vurgulandığı gibi istikrarlı. Aklına koyduğu bir hedeften onu döndürmenin imkanı yok. Günde bilmem kaç kere onu çileklerimin arasından çıkarıp bahçenin tam zıt ucuna taşıyorum. Bir süre sonra çileklerin arasında gene bitiveriyor. Tabii ki tavşan ondan daha hızlıdır. Ama her şey göreceli. Kaplumbağaları öldürmekten neyse ki kimse hoşlanmıyor. Ama özellikle börülceye, karpuza bayıldığından ortalıkta görülmeyegörsün, derhal komşu bahçeye atılıveriyor. İştahının büyük olduğundan eminim ama ben onun söylendiği kadar zararlı olduğunu sanmıyorum. Zaten sonunda onunla çileklerimi de paylaşmaya karar verdim. O günden beri rahatım. Ona da yetiyor, bana da. O ve irili ufaklı tüm ailesi bu kararımın ardından bir süre ortalıkta çilekten kıpkırmızı dolaştı. Ben de kalan çileklerden reçeller, yoğurtlar yaptım, hala da yapıyorum, yani hepimize yetiyor. Gene de sebze fidelerini diktikten sonra sık sık kontrol etmek lazım. Yeni fidelere bayılıyorlar. Bu yüzden fide dikiminde bol kepçe davranılmalı. Ve sık sık kontrol edilmeli. Ben bu sene tam beş kere baştan biber patlıcan ektim.
Tıpkı kaplumbağalar gibi kertenkeleler de başta beni hayli ürküttü. Çünkü çalıların arasına gürültüyle dalmak gibi bir alışkanlıkları var. Bahçede daha çok dinazorların mini modellerinden olduğu için onlara dino adı taktık. Bir de yeşil renklileri var. Onlar çok daha zarif. Bahçede ne iş yaparlar, hiçbir fikrim yok. Zaten onların ayları kış sonundan ilk sıcaklara kadar. Artık gürültülü kaçışlarına hemen hemen hiç rastlamıyorum. Yerlerini biraz da tuza tükürenlere bıraktılar galiba. Tuza tükürenler albino kertenkeleler. İnsanların yanında yaşamaktan hoşlanıyorlar. Nedense onları öldürmek günah. Bir de hikayeleri var ama şu anda hatırlamıyorum.
Kurbağamız iki cins. Biri bildiğimiz kurbağa. Şişman ve çirkin ve ıslak. İnsanın eline alıp öpmesi için kraliçe olma azmi göstermesi gerek. Diğer kurbağa tam tersine yemyeşil ve kupkuru. Ağaç kurbağası olabilir mi? Muzların yaprakları arasında yaşamaya bayılıyorlar. Bir de yavrular mutfağa dalmayı pek sever.
Neden bilmem, sümüklü böceklere Batılı kitaplarda çok büyük savaş açılıyor. Bitkilerin arasına bira dolu kaplardan yapılmış tuzaklar kurmalar, bitkilerin arasına zehirler serpmeler, gece elde fener sümüklü böcek avına çıkmalar, tabii gördüğün an ezip öldürmeler vs. vs... Bu yıl az kalsın onlara hak verecektim. Bahçe adeta sümüklü böcek akınına uğradı. Her boydan ve çoktular ve mesela enginarlardan kendilerine muhteşem ziyafetler hazırladıklarına eminim. Özellikle çiçeğin göbeğine yerleşip o goncaları hatur hutur yiyorlar. Bir ara geceleri ne zaman dışarı çıksam kendimi adeta sümüklü böcek denizinin ortasına sanırdım, geceleri hareketleniyorlar çünkü. Acaba ben de mi öldürsem diye düşünürken giderek kayboldular. Yoksa Batının ıslak yazları yüzünden mi bahçelerin belalılarından addediliyorlar?
Arılardan yana hiç sıkıntımız yok. Bu bölge zaten arıcılığıyla meşhur. Hatta komşumuzun kovanları bizim alt çitin hemen yanı başında sıralanıyor. Arı çeşidi de çok. Yabani arı, bal arısı, buralıların kızıl arı dediklerinden, demir arı... Hangisi bilmiyorum, içlerinden bir tanesinin en büyük merakı evin içine yuva yapmak. Çerçeve arkası, şapka içi, yastık altı... Kısaca bir süre yerinden oynatılmayacağını düşündüğü her yere çamurdan huni şeklinde yuvalar yapıyor, bazen tek, bazen koloni halinde, artık keşfedilme süresine göre. Arı alerjisi ailemizin yalnız bir ferdinde görüldüğünden, o da yalnızca tatillerde bir aylığına geldiğinden birlikte korkusuzca yaşadığımız gibi onları bahçeye çekmek için özel bitki bile ekiyorum. Hoş, fazla özel bitki aramam da gerekmiyor. Çiçek açan her şeye bayılıyorlar. Şu sıralar çiçek açan ligiustrumlar en büyük besin kaynakları. Sabahın erken saatlerinde o civardan geçerken insan kendini biraz korku filminde sanıyor, öyle kalabalıklar... Çıkardıkları 'vız'lardan insanın neredeyse kulağının zarı patlayacak.
Şu yanda görülen kurtçuk galiba sonra güzel beyaz bir kelebeğe dönüşüyor. Genelde bahçelerde kurtçuklardan çok korkuluyor. Bir türü güllere ve lahanalara ciddi hasar veriyor. Bir bitkiye dadanmayagörsünler, geride bir tek yaprağın iskeleti kalıyor.

En iyi ilaç, arap sabunu+ispirto karışımı. Tam ölçüsünü bilmiyorum ama güldeki bitler türü böcekler sözkonusu oldu mu arap sabununu bol tutuyorum, yaprakları kıvıran güve türü böceklerde ise ispirtoyu basıyorum. Yaklaşık bir litreye bir-iki avuç arap sabunu, bir su bardağı ispirto. Beyaz sineklerle baş etmek için bu karışıma 2 çorba kaşığı karbonat ekliyorum. Bir diğer gizli ilacım sarımsak. Böceklenmeye fazla yatkın bitkilerin etrafına mutlaka bir-iki diş sarımsak ekiyorum. Ayrıca bir-iki gün suya ısladığım birkaç baş sarımsağın suyunu süzüp ilaç niyetine sıkıyorum. Bahçe birden çürümüş sarımsak kokuveriyor. İşte bu koku bizi nasıl rahatsız ediyorsa böcekleri bin misli daha rahatsız ediyormuş. Ayrıca iyi bir mantar ilacı:
Çiçek yağını suyla inceltip arap sabunuyla çoğaltıp içine de sarımsak suyu eklenecek. Yalnız bunu daha dikkatli sıkmak lazım çünkü bu arada 'kötü' böcekleri yiyen 'iyi' böcekler de size kızıp bölgeyi terk edebilir. Ayrıca mutlaka önceden bir iki yaprağa sıkıp bitkinin bu ilaca vereceği cevabı kontrol etmek lazım. O da küsebilir.
Bu yıl favori ilacım, bildiğimiz süt. Yaz sıcağında nemden yararlanıp yayılma eğilimi gösteren bir sürü mantar hastalığına karşı etkili olduğunu okudum bir yerlerde. Özellikle yağlı süt olacak (süt tozu bile olabilir). Bir ölçüyü 6-7 ölçü suyla sulandırıp 15 günde bir, sabah erkenden domateslere, salatalıklara, kabaklara sıkıyorum. (Söylendiğine göre güllere de iyi geliyormuş.) Sonuç şimdilik iyi. Ama henüz sıcaklar da tam olarak bastırmadığından neticeyi ben de merak ediyorum.
Önerilen diğer ilaçların başında ısırgan otu geliyor. Kuru ya da taze ısırgan iyice çürüyene kadar suda bekletiliyor. Süzülüp suyla çoğaltılarak bitkilere sıkılıyor. İnternetteki sayfaların birinde (ne yazık ki kaydetmemişim) mine çalısının (Lantana camara) yaprakları da böcek ilacı olarak öneriliyor. Yaprakların ne kadar kötü bir koku yaydığını bildiğimden çok makul geldi ama henüz denemedim.
Ama benim en büyük sırrım Neem. Her 'ilacın' içine mutlaka bir-iki damla damlatıyorum. Öldürmez, kovalar cinsinden bir etkisi olduğu söyleniyor. Aslında gerçekten sağlıklı bir bahçede her şey dengede olacağından bu tür ilaçların da hiçbirine gerek kalmayabilir.

Yılanlardan pek bahsetmek istemiyorum. Bahçe için çok faydalı olduklarını biliyorsam da o faydalarını bizler ortalıkta yokken yerine getirmelerini tercih ederim. Onlara hayranım ve çok seviyorum ama uzaktan.
Buna karşılık solucanlar en yakın arkadaşlarım. Toprak değiştirirken saksılarda rastgelirsem hemen toprağa atıyorum. Dar mekandan kurtulmanın sevinci içinde hoplaya zıplaya kayboluyorlar.
Bir de kirpimiz var. Bize senede yalnız bir kere gözükür.
Kuşlarsız bir bahçe düşünülemez. Bahçeye zehir atmama nedenlerimden biri arılarsa diğeri kesinlikle kuşlar. Atılan her zehir, öldürülen her böcek aslında bahçedeki diğer canlıların gıdasını yok etmek demek. Sırf ben mi karnımı doyurmalıyım?
Bahçeye mümkün olduğu kadar çok kuş çekmek için kışın onları bol ve düzenli beslemek gerekiyor. Önümdeki çimende her sabah mutlaka ekmek kırıntısı bulunur. Yazın yiyeceklerini nasılsa buluyorlar. Tabii kuşların şöyle bir faydası da var: Mesela üzümlerin yenecek kıvama gelip gelmediğini en iyi onlar biliyor. Dikkat etmez ve toplamayı yarına ertelerseniz tek bir tane üzüm bulamama ihtimali de var.