10 Haziran 2006

Musaceae, yani kısaca Muz

Ağaç


Muzları bahçede hazır buldum. Değişik yaprak şekilleriyle kuyunun başına adeta tropik bir hava katmışlardı. Sonra kış geldi, yapraklar sarardı ve içimden bunca pisliği kökünden söküp atmak geldi. Yapraklarını temizlemek için kesmeye başladım, her tarafım sırılsıklam oldu. Ve muzlar o andan itibaren beni şaşırtmayı sürdürüyor.
Bir kere içleri gerçekten su dolu. Susuz kalındığında kesilecek bir yaprak insanı ölümden döndürebilir.
Çoğalma süratleri de inanılmaz. Hep de dairesel bir çoğalma şekli sergiliyorlar. Büyük bir muzun etrafında halkalanmış küçük muz ağaççıkları. Çünkü gerçekten en ufak halleriyle bile büyük muz ağaçlarının bire bir kopyaları.
Çiçek açma şeklini de uzun bir zaman anlayamadım. Önce yukardaki resimde görüldüğü gibi bir kese uzatıyor. Sonra onlar yukardan başlayarak kat kat açılıyor. Her katta... Tarifi zor, en iyisi resimlere bakmak.














Bu ele balmumundan bir şey gibi gelen çiçekler sonra nasıl bildiğimiz şu hevenklere dönüşüyor, gerçek bir muamma.


Muz kabuklarının güller için mükemmel besin kaynakları (fosfor) olduğunu duymuştum ama muz yapraklarının çok daha başka bir özelliğini keşfettim. Kuruyan yaprakları ot çıkmasını istemediğim yerlere yayıyorum. Gazete, hatta pamuklu kumaşları delip geçen otlar muz yapraklarını asla aşamıyor. Meyve veren ağacı kökünden kesmek gerektiğinden o gövdeleri de sebze 'bahçesi'nin yatak kenarlarına yatırıveriyorum. Bence toprağı organik beslemenin mükemmel yollarından biri. Yalnız ne kadar ufak olursa olsun kökleri mutlaka temizlemek gerekiyor. Yok orada da muz çıksın isteniyorsa, o başka... Göz açıp kapayana kadar yavrular baş veriveriyor.
Muz hevenkleri bilindiği gibi yeşilken toplanıyor. Onları sarartmanın pratik yollarından biri: Yeşil muzları hevenk halinde siyah bir naylon torbaya geçiriyor, içine de bir-iki elma atıyorsunuz. Elmadaki aslında kendini korumak için (allelophatie) ürettiği toksit maddelerden biri muzları kolayca sarartıyor.

1. ANAVATANI, YAYILIŞI, DÜNYA VE TÜRKİYE’DE ÜRETİMİ
Muz, Güneydoğu Asya’dan çıkmıştır. Anavatanı Güney Çin, Hindistan ve Hindistan ile Avustralya arasında kalan adalardır. Muzu ilk kültüre alanların balıkçılar olduğu sanılmaktadır. Balıkçılar ağ yapmak için muzun yapraklarından yararlanmışlar ve bu şekilde tarımı başlamıştır. Muzla ilgili ilk eser M.Ö. 600-500 yıllarına aittir ve Hindistan’da bulunmuştur. Muz bitkisi ülkemize ilk defa 1750 yıllarında Mısır’la ilgisi olan zengin bir aile tarafından süs bitkisi olarak, Mısır’dan Alanya’ya getirilmiştir. O yıllarda daha çok süs bitkisi olarak yetiştirilen Muzun meyve verdiğinin görülmesi üzerine, 1930'lu yıllardan sonra meyvesi için ticari amaçla yetiştirilmeye başlanmıştır. Bugün ülkemizde sadece Anamur, Bozyazı, Gazipaşa ve Alanya ilçeleri ile
çevresinde Musa Cavendish dediğimiz bodur muz üretimi yapılmaktadır.

Dünya Üretimi : Dünyadaki muz üretimi en fazla Asya kıtası ülkelerinde yapılmakta, bu kıtayı sırasıyla Güney Amerika, Orta Kuzey Amerika, Afrika, Okyanusya ve Avrupa Ülkeleri izlemektedir. Dünya muz üretimi 1975 yılı istatistiklerine göre 37 milyon tondu
r. Ekiliş alanı ise 29.150.000 dekardır.

Türkiye Üretimi ve Tüketimi: Muz ülkemizde Anamur, Bozyazı, Alanya, Gazipaşa ve çevresinde, Toros dağlarının koruduğu mikroklimalarda, çok sınırlı alanlarda yetiştirilmektedir. Bu nedenle üretim miktarı azdır. 1994 de 12.000 dekar alanda 30.000 ton iken 2000 yılında 20.000 dekar alan ve 80.000 ton üretime ulaşmıştır. Ülkemizin yıllık muz tüketimi ise 400.000 ton civarındadır.

MUZUN BAZI ÖZELLİKLERİ

2.1. Tüketim Alanları

Muz yukarda anılan özellikleri yanında çiğ olarak yenebilen en güzel meyvelerden biridir. Meyve salataları arasında da yer alır. Muz yeşil iken pişirerek de yenilir.

2.2. Diğer Özellikleri

Muz, şifalı bitki, beyin gıdası veya afrodiziyak olarak ünlenmiştir. Gövdeler bir ay suda ıslatılıp, özel tarakla tarandığında ortaya çıkan elyafdan ilkel usullerle saç örgüsü gibi halat örüldüğü biliniyor. Muz liflerini Afrika’daki yerli halk, şapka, hasır ve hediyelik eşya yapım ında kullanıyor. Avrupa’da gemi halatı, oto döşemeleri yapımında kullanılıyor. Muz g
övde sinin, yaprak sapının veya salkımın suyu çok güçlü bir kan kesicidir.

MUZUN SİSTEMATİĞİ VE ÖNEMLİ ÇEŞİTLERİ

3.1. Muzun Sistematiği

Kültürü yapılan muz, Scitamineae takımı, Musaceae ailesi, Musa cinsine girer. Bu cinste çok sayıda partenokarp meyve veren klonlar vardır. Tek Çeneklidir.
Tabii bir de Almanca açıklama koymalıyım. Özellikle bir tanıma dikkat çekmek isterim (italik olarak belirtilmiştir)

Wahrscheinlich hat die Banane ihren Ursprung in Südostasien. Sie wird ca. 600 v. Chr. das erste Mal in
indischen Texten erwähnt. Bananenplantagen gab es in China schon 200 n. Chr. 650 brachten dann
islamische Eroberer die Banane nach Palästina. Von arabischen Händlern und Indo-Malayen wurde sie
in weite Teile Afrikas verbreitet. Von dort aus gelangte sie über die Kanarischen Inseln und Santo
Domingo nach Südamerika.
Die erste Plantage in Mittelamerika wurde 1502 von portugiesischen Siedlern gegründet.