Kaktüslerden babam adına hoşlanmışsam, kauçukları annem adına bahçeye dikmişsem sukkulentlerin de nedeni büyük kızım olmalı. Bir gün bana birtakım etli yapraklar getirip avucuma koydu. O gün bugündür sukkulent şaşkınlıkla izlediğim bir mucize olarak bahçede yaşam sürüyor. Hoş tarafları mütevazı olmaları, yayılmaktan çekinmemeleri, hızlı büyümeleri. Hele bazıları çiçek de açmıyor mu... Kaktüslerin bir günde solan çiçeklerine karşın sukkulentler uzun bir tomurcuklanma, ardından çok uzun bir zaman çiçekte durma sürecinden geçiyorlar. İki ay solmadan, aynı tazelikte kalan çiçeklere rasgeldim.
Sukkulentler sık sık göç etmeyi seven ya da başka nedenlerle kök salma güçlüğü çeken insanlar için biçilmiş kaftan. Her bir yaprakta bitkinin tüm bilgileri saklı. Yani taşınırken yanınızda koca koca saksılar taşınması gerekmiyor. Her bir sukkulentten bir yaprak her cebe sığar. Ayrıca özel bir saklama yöntemi de gerekmediği gibi cepte ne kadar kurursa o kadar da iyi. Sonra o yaprak herhangi bir toprağa sokuluyor. Göz açıp kapayana kadar gene bir saksı dolusu o çiçekten elde etmek iş değil. Hızlı büyümek ve her yani kendi türleriyle bezemek sukkulentlerin en sevdiği iş.
Sukulkentlerin bitki alemindeki ilginçliklerinden biri her aileye ajan sokmuş olmaları. Aşağıdaki liste saf sukkulent ailelerini gösteriyor.
Sukkulentlerin soğuğa gelmedikleri, mutlaka kışın içerde tutulmaları gerektiği iddiası bizim bölge için pek geçerli değil. Kışları aynı bitkilerin bir kısmını içerde diğer kısmını dışarda tutuyorum. Her iki grup da aynı şekilde gelişiyor. Tek fark içerdekilere ara sıra su vermem. Dışardakilere ise asla. Dışardakiler de iki ayrı yerde muhafaza ediliyor. Kimileri yağmurlara açık, kimileri ise bir damla su görmeden, yalnızca havanın nemiyle varolmaya mahkum. İstisnasız hepsi aynı sağlık ve sıhhatte. İşin tek püf noktası ara sıra (yani yılda bir iki kere) üstlerine kireç dökmek ya da kireçli su ile sulamak. Çöl kökenli olduklarından kireç severlermiş.